31 Ekim 2014 Cuma

Palmiye Adası’nda AHK İmzası


Dünyanın 8’nci harikası olarak lanse edilen Palmiye Adası’na imza koyan AHK’nın kente ve ülkeye sağladığı ekonomik katkıyı ele aldık.







AHK FARKI

Antalya Organize Sanayi Bölgesi’nde hizmet veren AHK, dünyaca ünlü Palmiye Adası’nda 12 tesisten 4’üne imza attı. Dünya şirketlerinin iş kapmak için yarıştığı projelerde yer alan AHK, bütün ürünlerini Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikada üreterek AHK farkını ortaya koydu.

ARANAN İSİM

Birleşik Arap Emirlikleri’nin kurucusu Şeyh Zayed’in yaptırdığı Abu Dhabi’deki Zayed Üniversitesi projesinde de yer alan AHK, mobilya ve anahtar teslim projeleriyle aranan şirketler listesinde.

“YERLİ MALI KULLANIYORUZ”

AHK Yönetim Kurulu Başkanı İç Mimar Haldun Kilit, yaptıkları işlerde Türk malı ürünleri kullanmayı tercih ettiklerini ifade ederken, “Antalya OSB’de ürettiğimiz ürünler dünyanın dört bir yanında” diye konuştu.


Antalya Organize Sanayi’den çıkarak dünyanın 8’inci harikası olarak gösterilen Dubai kıyısında yapay olarak oluşturulan Palmiye Adası’nda bulunan 4 tesiste imzası yer alan AHK, önemli projeleriyle adından söz ettiriyor.  Yurtiçi ve yurtdışında otel, rezidans ve AVM’lere anahtar teslim projeler yapan AHK, Antalya Organize Sanayi’nin (OSB) dünyaya açılan kapılarından biri oldu.

ANTALYA’DAN DÜNYANIN DÖRT BİR YANINA

AHK İnternational olarak anahtar teslim yapılan işlerde hepsi Türk malı ve kendi üretimleri olan ürünlerin kullanıldığını belirten AHK Yönetim Kurulu Başkanı ve iç mimar Haldun Kilit, “Yaptığımız işin büyük bir bölümünde ithal ürünler kullanmak yerine kendi üretimimiz olan ürünleri kullanıyoruz. Antalya OSB’de ürettiğimiz ürünler dünyanın dört bir yanında. Bu Antalya ve OSB için büyük bir başarı” diyerek yapılan işlerin Antalya’ya büyük katkısı olduğuna dikkat çekti.



ENTEGRE 5 ŞİRKET

Birbirine entegre ve aynı zamanda bağımsız olarak çalışan 5 şirketi hakkında da bilgi veren Kilit, “Anahtar teslim yaptığı projelerle AHK İnterıors, tasarım mobilya markası olan 40 yılını tamamlamış bir Derin Design’a 2 yıldır ortağız. İçerisinde hazır otel odası paketlerinin bulunduğu AHK Design Hotel kısa süreli dönemsel projeler için pratik çözümler sunuyor. Otellere yönelik bünyesinde hareketli mobilya, aydınlatma, bahçe mobilyası ve kumaş gibi ürünlerin bulunduğu GW Globalwarehouse ve mimari, iç mimari proje işleri yapan A+Partners markalarımızla hizmet veriyoruz” dedi.

TURİZMİN KATKISI BÜYÜK

Bu güne kadar birçok önemli projede imzası bulunan Kilit, “Şirketimizin Antalya’da kurulmuş olmasının büyümeye çok büyük katkısı oldu. Çünkü her yıl onlarca otel yapıldı. Şimdi her ne kadar doymuş gibi görünse de, bir yenilenme dönemi başlıyor” diyerek Antalya’da turizmin katkısının büyük olduğunu vurguladı.

ANAHTAR TESLİM PROJE

AHK’nın Türkiye’den yönetilmesinin yanı sıra yurt dışında da ofislerinin olduğunu ifade eden Kilit, “AHK’nın Türkiye merkezi dışında, Moskova’da, Bakü’de ve Dubai’de ofislerimiz var. Ne kadar mobilya üretimi yapıyor gibi görünsek de, yüzde 60 otel üzerine, yüzde 30 rezidans üzerine, yüzde 10’da AVM ve hastane üzerine tamamen anahtar teslim iş yapıyoruz. Yurtiçi ve yurtdışı projelerimizin bütün üretimlerini OSB’deki tesisimizde gerçekleştiriyoruz” dedi.

‘HIZLI YAPILAN PROJELER RİSKLİ’

Yurtdışında yatırımların Türkiye’deki kadar hızlı yapılmadığını aktaran Kilit, “Burada 6 ay gibi bir sürede kaba inşaatı ile birlikte projeler yapılıyor. Yurtdışında minimum iki yıl sürerken bir projenin tamamlanması burada onlarca otel yapılıyor o süre içinde. Bu tür hızlı yapılan projelerin alt yapısında ilerleyen dönemlerde bir takım aksaklıklar görmek mümkün. Bir inşaatın yapım süresine kadar artarsa o kadar kaliteli bir iş ortaya çıkmış oluyor” diyerek hızla yapılan inşaatların risklerine dikkat çekti.

ÖNEMLİ PROJELERDE AHK İMZASI

Dünyanın en büyük oteller zincirine sahip olan Blackstone şirketinin önümüzdeki yıl tamamlanması planlanan Waldorf Astoria Palm Jumeriah isimli otelinin projesinde çalışan AHK, dünya çapında yaptığı işlerde en çok tercih edilen şirketler arasında. AHK’nın dikkat çeken projeleri arasında yer alan bir diğer otelde Sheraton otel zincirine ait Sheraton Rostov Rusia, Sheraton Bursa ve Adana oldu. 2013’te de önemli projelere imza atacaklarını belirten Kilit, özellikle Bodrum’da yapılacak olan Mandarin Oriental Bodrum’un dikkat çekeceğini ifade etti.


Birleşik Arap Emirlikleri’nin kurucusu Şeyh Zayed’e ait Abu Dhabi’deki Zayed Üniversitesi projesinde de yer alan AHK, Birleşik Arap Emirlikleri’nin önemli iş adamlarından olan Khalaf Ahmad Al Habtoor için de bir proje yaptı.




Ayşe ÖZER

5 Temmuz 2014 Cumartesi

BU UYARILARA DİKKAT!



“Tıp doktoru hata yaptığı zaman 1 kişi ölür, pilot hata yaptığı zaman da uçağın kapasitesi kadar insan ölür; ama mühendis ya da müteahhit hata yaptığı zaman binlerce insan ölüyor. İnsan hayatıyla ilgili bu iki önemli mesleği çok dikkatli yapmakta fayda var”


ŞİMDİ BİLGİLENİN SONRA BAŞINIZ AĞRIMASIN

Antalya’nın sorunlarını yakından takip eden ve alanıyla ilgili hemen her konuda araştırmalar yaparak, öneriler sunan İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Cem Oğuz, önemli açıklamalarda bulundu.

Antalya’yı ve Kepez’i değerlendiren Başkan Oğuz, müteahhitlere önemli uyarılarda bulunarak, özellikle 2 Ağustos’ta yürürlüğe giren torba yasa ile ilgili dikkat çekici noktalara değindi. Eskisi gibi meslek odalarından durum sicil belgesi ve proje onayı alma zorunluluğunun kalkmasının kaosa sebep olacağına dikkat çeken Oğuz, sahte mühendislik diplomalılardan ve yanlış projelerden korunmada tek yolun, ilgili meslek odalarından sicil durum belgesi ve proje onayı almak olduğunu belirtti.

Öncelikle bize Antalya Şube Başkanlığını yaptığınız İnşaat mühendisleri Odası hakkında bilgi verir misiniz?
İnşaat Mühendisleri Odası 1966 yılında Antalya’da yapılanmasına başlamış İrfan Bölük öncülüğünde. 1988 yılı sonrasında ise şube olarak faaliyetlerine devam etmiş. 1988 yılından bu yana 14’üncü dönemimizi çalışıyoruz. Odamız şuanda Antalya, Burdur ve Isparta’yı kapsayan 6 temsilcilikle hizmet veriyor. Antalya şube 3500 üyesiyle hizmet vermekte.

İnşaat Mühendisleri Odası neler yapar?
1954 yılında kurulmuş bir meslek örgütüdür. Öncelikle meslek ve meslektaş sorunlarına çözüm bulmak için çaba sarf eder. Bunun dışında mesleğimizle ilgili kent ve ülke sorunlarında da çözüm arayışlarını gerek yerel gerekse merkezi yöneticilere iletir. Bu çözüm önerilerinin takipçisi olur.
Antalya inşaat sektöründe elbet bir İstanbul Ankara gibi devasa büyüklükte inşaatların yapıldığı bir il değil. Antalya göç alımı bakımından Türkiye’de 5’inci sırada. Trafikte bulunan araç sayısı bakımından da 4’üncü idi ama son yapılan araştırmaya göre 3’üncü sıraya geldi. Dolayısıyla sürekli büyüyen ve gelişen bir kent. Yoğun göç 1970’li yıllarda başlamış, 80-90’lı yıllarda giderek artmış ve 90’lı yıllardan sonra da iş bulmak umuduyla insanların akın akın geldiği bir kente dönüşmüş Antalya. Yılda 13 milyon turistin geldiği bir kentte ister istemez bir iş potansiyeli doğuyor. Bu nedenle de yoğun göçler meydana geliyor. Bu nedenle de inşaat sektörünün diğer illere nazaran çok daha hızlı geliştiğini görmek mümkün.

Antalya’nın 30 yıl sonrasına dair ön görünüz nedir?
Antalya bundan 30 yıl sonra yaşanamaz bir kent olacak ve tersine göç başlayacak. Bundan 10 sene önce Antalya’da bir hava kirliliğinden söz etmeniz mümkün değildi. Ama bugün baktığımızda ciddi bir kirlilik söz konusu. Bundan 10 sene önce ciddi bir ulaşım sorunu olacağından bahsetmek mümkün değildi. Şuan ki geldiğimiz noktaya bakınca trafikle ilgili ne büyük sorunlar yaşadığımız ortada. Araç sayısına baktığımızda 81 ilin arasında araç kişi başına düşen araç sayısı bakımından 3’üncü sıradayız.

Antalya’daki inşaat sektörünün gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnşaat sektörü 2005 yılı sonrasında gittikçe daha kontrolsüz bir hal aldı. 2005 yılında dolardaki ve piyasadaki durağanlık herkesi Antalya7da yazı geçirebileceğim bir dairem olsun fikrine itti. Herkesin kafasında Antalya’da bir daire alma fikri oluştu. Bu talepler karşısında Antalya inşaat sektöründe bir patlama yaşandı. Her taraf inşaat oldu. Bir yılda 7 milyon metrekarelik bir inşaat başladı. Antalya’da tabiri caizse herkes müteahhitliğe soyundu. Önüne gelen müteahhit olunca kaliteden de ödün verilmeye başlandı. Tabi fiyatlarda birden olması gereken rakamın çok fazla üstüne çıktı. Bunu gören müteahhitlerin ve müteahhitliğe soyunanların da iyice iştahı kabardı.

Antalya’daki müteahhit sektörüne baktığımızda neler söylersiniz?
Müteahhitlik gibi önemli bir mesleğin herkesin ikinci işi haline gelmesi oldukça kötü. Yapı müteahhitliği Türkiye’de tanımı olmayan bir meslek. Avrupa’da yapı müteahhidi olmak için 4 yıllık üniversite bitirme şartı var. Üniversitenin ardından devletin açtığı sınavlarda başarılı olma şartı aranıyor. Mesela bizimle aynı büyüklükte olan Fransa’dan örnek verecek olursam, Fransa’da 2 bin müteahhit var. Türkiye’de ise 600 bin müteahhit var. Türkiye’de müteahhit olmak o kadar kolay ki, bugün TC vatandaşı olan herkes ikamet adresi varsa, vergi mükellefiyseniz, son olarak da ATSO’ya kaydınızı yaptırmanız yeterli. Bu durumun önüne geçilebilmesi için kanun çıkması gerekiyor.

Şuanda müteahhitliğin tanımının düzenlenmesine dair çıkan veya çıkması beklenen bir yasa var mı?
Bununla ilgili bir çalışma var şu sıralarda. Yapı denetim yasası içinde müteahhitliğin tanımını yapmışlar. Şahıs olarak yaparsanız bir inşaatı yüzde 51’lik kısmının teknik adamın üzerinde olması lazım diyor bu yasa. Şirket olarak yapılan bur inşaatta da şirketteki elemanların yüzde 52’inin teknik eleman olması gerekir şartı ile müteahhitliği Avrupa standartlarına yakın bir hale getirmeye çalışıyorlar. Bu tabi 600 bin müteahhidin sayısını bir anda 1000’lere düşürür. Yani 599 bin kişi müteahhitliği bırakmak zorunda kalır. Türkiye’de böyle bir yasayı çıkarmak ve bunun kararını almak o kadar da kolay olmayacaktır. Şuanda 1 yıldır bekletiliyor bu yasa.

Antalya’nın kurtuluşunu kentsel dönüşüm yasasında görebilir miyiz?
Kentsel dönüşüm yasası şuanda bir fırsat olarak önümüzde duruyor. Ancak yasanın içeriğini okuduğunuzda bunun çok uygulanabilir olduğunu da göremiyorsunuz. Kentsel dönüşüm, bu ana kadar yapılmış yapı stoğunu belirleyip, eğer deprem güvenlik riski taşıyorsa yıkıp yenilerini yapmak. Bunu yaparken de o bölgenin yeşil alan ve sosyal donatı alanlarını da hazırlayacak şekilde planlamak. Öyle bir şey ki bu yasada TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkili. TOKİ birebir kentsel dönüşümün müteahhitliğini üstlenen bir kurum ve bu kurum yapı denetimden muaf. Yapı denetimden muaf olan bir kuruluşun inşaatını denetleyememek, birçok probleme sebebiyet verebilir. Bu yasa şuanda Antalya’nın aralarında olmadığı 45 ilde uygulanıyor. Bu yasa düzenlenebilirse bizim için bir fırsata dönüşebilir. Bu yasa yoluyla kentlerimizin yenilerek, depreme dayalı yapıların oluşturulması mümkün olacak. Ama bu haliyle yasayı uygularsak, şu günlerimizi arar duruma gelebiliriz.

Bu endişenize sebep nedir?
Eskiden projeler Odalar ve teknik adamlar tarafından kontrol edilirdi. Ama 2 Ağustos 2013 yılından itibaren onaylanan torba yasa ile birlikte bu denetim kaldırıldı. Odalar denetim yapamıyor şuanda. Nitekim de benim elime gelin bir çok sahte diploma mevcut. Mühendis olmayan bir adam noterden de onaylattırarak, kendine sahte diploma çıkarmış. Eskiden biz bunları kontrol ediyorduk. 2 Ağustos’ta çıkan yasa ile bu kontrol bizim elimizden alındı. Şimdi belediye mühendisin getirdiği belgeye güvenerek ruhsat veriyor. Yeni kanuna göre artık yılda bir kere bize gelinerek, kayıtlarımızı kontrol etmemiz isteniyor. Bir yıl içinde mühendis sahte diplomayla aldı ruhsatı bitirdi inşaatı diyelim. Yıl sonunda gelinecek bize sorulacak. Böyle bir kayıt yok diyeceğiz ve diplomanın sahte olduğu ortaya çıkacak. O zaman ne olacak? Bu durumda belediyenin ruhsatı iptal etmesi lazım. Bina yapılmışsa yıkması lazım. Yapı denetim, müteahhit, belediye ve yapı sahibi birbirine tazmin davası açması lazım. Böyle bir kaos anca felaket olur.

Otomobil denince aklınıza gelecek insan


Zorlu hayat şartlarıyla geçen yılların ardından kendi işini kurarak başarıyı yakalayan Veli Demir, azmin ve çok çalışmanın insan hayatına kazandırdıklarının yaşayan örneği. Başarının tesadüf olmadığını belirten Demir, otomotiv sektöründe tutunmanın formülünü okurlarımız için anlattı.

Antalya’da henüz 5 yıldır varlığını sürdüren ve hızlı bir büyümeyle pazarda önemli bir yer edinen kendi adını verdiği Veli Demir markası altında ikinci el otomobil alım satımı ve kiralama işlerini yürüten Demir, sektöre ivme kazandırmaya devam ediyor. Otomotiv sektöründe edindiği deneyimi kendi işine aktaran ve başarılı bir yol çizen Demir, Antalya’nın önde gelen otomotiv firmaları arasında yer alıyor. Riskleri fırsata çevirmeyi başaran ve işinin en iyisi olmaya gayretiyle çalışan Demir, doğru risklerin başarı getireceğine en iyi örneklerden.  Samimiyeti ve mütevaziliği elden bırakmayan Demir, ticarette dürüstlüğün öneminin büyük olduğunu vurguladı. Zorluklarla geçen hayat hikayesini okurlarımız için paylaşan Demir, anlattıklarıyla başarının tesadüf olmadığını gözler önüne seriyor.
 
Öncelikle genç bir girişimci olarak Veli Demir kimdir tanıyalım.
1978 Serik doğumluyum. Ailemiz göçebe yaşam tarzına sahip ve hayvancılıkla uğraşıyor. Antalya merkeze yerleşmeden önce;  kışı Serik’de geçiriyor, bahar aylarında ailecek direk yaylaya göç ediyorduk. O dönemlerde araba çok yaygın olmadığı için genelde 10 gün süren bir yolculuğun ardından yaylaya varıyorduk.

Zorlu bir çocukluk döneminiz geçmiş. Bu durum eğitim hayatınıza nasıl yansıdı?
Sanırım insan sıkıntılı dönemlerde yaşayınca daha hırslı oluyor. İlkokula 4 yaşımda başladım. Sanırım benim büyüğüm ablam ve ağabeylerim okula gidince bende erken gitmek istemiştim. İlkokulu kendi köyümde okudum. Ortaokul ve liseyi Serik’de okudum. Hayvancılıkla uğraştığımız zamanlarda seracılık çok yaygın değildi. Bir zaman sonra seracılık da yapmaya başladık. Tabi bir taraftan okul bir devam ederken de diğer taraftan aileye yardımcı olmaya çalışıyorduk. Bizim dönemimizde hani eskilerin anlattığı gibi bir durum vardı. Okula gitmek için her sabah 10 km yol yürüyorduk. Ama insan o zamanlarda daha istekli oluyor. Sonrasında Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü kazandım.

Üniversitenin ne gibi etkileri oldu sizin hayatınızda?
İnsan üniversite de hayatı daha iyi öğrenmeye başlıyor. Şimdi geçmişe dönüp baktığımda o dönemde doğru yönlendirmenin olmadığını görüyorum. Rehberlik öğretmenimiz bile yoktu. Hangi bölümü seçeceğimiz ile ilgili bize fikir verecek birisi olsa belki şimdi şartlar çok farklı olabilirdi. Üniversite sonrasında bir süre farklı sektörlerde çalıştım. 2003 yılında otomotiv sektöründe satış danışmanı olarak işe başlayınca bu sektörde ilerleme kararı aldım.

Kendi işinizi kurmaya nasıl karar verdiniz?
Uzun bir süre çeşitli otomobil markalarında çalıştıktan sonra, kendi işimi kurmaya karar verdim. Küçük bir sermayeyle de kendi işimi kurdum. Bankalardan aldığım krediler sayesinde belli riskleri de göze alarak işimi kurduğum için elbet sektörde işimin en iyisi olmak zorundaydım. Sıfırdan bu günlere gelince insan elbet bazı şeylerin değerini daha iyi anlıyor. İşimi her zaman özenle yaptım. Araç kiralamanın yanında ikinci el araç satışı da yaptığımız için işinizi yaparken titizlikle yapmanız gerekiyor. Örneğin İnternet üzerinden de araç satıyoruz. Müşterilerimiz bazen çok uzak şehirlerden de araç almaya gelebiliyor. İnternette bilgi verilirken yanlış bir şey yazılırsa, o kadar yoldan gelmiş insanlara yanlış bilgi verilmesi, bizim mesleğin kabul edilmeyecek taraflarından.

Şuanda bünyenizde toplan kaç aracınız var?
Her sene hedeflerimizi arttırıyoruz. Bünyemizde 90’a yakın araç var. Bu araçların yarısı kiralama için bünyemizde tutuğumuz sıfır araçlardan oluşurken, diğer yarısı ikini el satışını yaptığımız araçlardan oluşuyor.

2014 yılında ikinci el araç satış hedefiniz kaç?
Geçtiğimiz yıllarda Dokuma’da bulunan merkez yerimizde faaliyet gösterirken yıllık olarak 370 civarında araç satışı gerçekleştiriyorduk. Ama hava limanı yolu üzerinde açtığımız yeni yerimizle birlikte hedeflerimizi de büyüttük. 2014 yılı için 1.000 adet araç satışı hedefini koyduk. Fakat bu yılın ilk çeyreğinde piyasalarda oluşan sıkıntı elbet bizi de etkiledi. Ama yinede şuanda ilk üç ayda aylık araç satış ortalamamız 85 civarında. Hedefimizi yüksek tutuyoruz ki daha çok çabalayalım.

Bu güne kadar hayatınızda aldığınız en büyük risk ne oldu?
En büyüklerinden bir tanesi kredim varken maaşla çalışırken son işimden ayrılmak oldu. Oradan ayrılmak ve bütün bunları göze almak çok zordu. Çalışan bir insandım mevcut ödemelerim vardı. Satış danışmanının aldığı maaşa bakarsanız firma tarafından haksızlığa uğrasanız da hayatınızı riske edemiyorsunuz ve evliyseniz birde çocuk varsa eliniz kolunuz bağlanıyor.
Onun dışında kendi işimi kurduktan sonra çok yüklü alımlar yaptığımda oldu anlık olarak. Ama risk almadan işler yürümüyor. Her türlü olaydan en çok etkilenen sektör otomotivdir.

Nasıl bir yöneticisiniz?
Kendimi değerlendirirken gördüğüm en büyük eksiğim not alma huyumun olmaması. Sürekli konulara hafızada tutmaya çalışırım. Çalışanlarımla aile sıcaklığında bir diyalog kuruyorum. Zaten burada da çok kurumsal bir yapıya bürünerek bu işi yapmaya kalkarsanız, müşteri biraz ürker. İşinizde profesyonel olmanız gerektiği gibi insanları aile sıcaklığında ağırlamanız gerekiyor. Eskiden işi ve stresimi iyi yönetirdim bu günlerde çok fazla dışarıya vuruyorum. Bunun yanında çevreme ve çalışanlarıma karşı tavizi olan bir yöneticiyim. Bu bazen eksi bir karşılık bulabiliyor. Bir de genelde kendi işini kendi yapmayı seven biriyim.

İnsanlar 2’nci el araç alırken nelere dikkat etmeli?
Öncelikli olarak araç alırken derinlemesine bir araştırma yapılmalı. Alacağınız ürünün size hitap etmesi lazım. Kullanım şekli ve nerelerde kullanacaklar bu ezbere bir ürün almayı engeller. Beklentileri kendi içinde oluşturursa tüketici doğru yolu bulmuş olur. Biz 7 yaşa kadar 1 yıl garanti veriyoruz. Garanti uygulaması yakında zorunlu hale gelecek 2.sı aracın servis bakımlarını kontrol ettirmek KM düşürme olayı çok gündemde.

Otomobil
Yeni araç kullanmayı sevmiyorum. Yeni araç yeni ayakkabı gibi oluyor. Şuan araç olarak Volvo S60’ı kullanıyorum. Birde eski model araçları da çok seviyorum. Eski model araçlardaki emek ve işçilik kalitesiyle üretiliyordu.

Tatil
Kalabalık tatilleri sevmiyorum. Tamamen işten uzaklaştığım, arabanın telefonun olmadığı doğayla iç içe tatilleri seviyorum. Genellikle ailemle gittiğim tatillerde bu tür yerleri tercih etmeye çalışıyorum.

Beslenme
Sağlıklı beslendiğimi düşünmüyorum. Özellikle kahvaltı alışkanlığım yok. Bu durum sanırım üniversite yıllarından kalan bir alışkanlık. Şuanda iş yoğunluğundan dolayı da düzenli yemek yemiyorum.

Spor

Özel olarak bir spor dalıyla ilgilenmiyorum ya da fitness salonuna gitmiyorum. İş yoğunluğundan dolayı evdeki spor aletlerini bile kullanmaya vakit olmuyor. Ama sabah akşam mutlaka kısa egzersiz yapmaya çalışıyorum.

(Mayıs 2014)

Onun işi denetim

“Antalya’nın beton yığınlarının yanında yaşanacak yeşil alanlara sahip olabilmesi için yukarı doğru yükselen yapılara ihtiyaç var”


Yapı denetim sektörünün önde gelen firmalarından olan Sahil Yapı Denetim’in başındaki izim Özgür Karagöz, yapı denetim sektörünü ve Antalya’daki yapılaşmayı değerlendirdi. Antalya’daki yapı denetim firmalarının da öncülerinden olan ve kısa sürede hızlı bir büyüme hacmine ulaşan Karagöz, yapı denetim sektörüne dair sıkıntıları da dile getirdi.

2001 yılında yürürlüğe giren yapı denetim kanunu ile kurulmaya başlayan yapı denetim firmalarından olan ve Antalya’da faaliyete geçtiği günden bu yana hatrı sayılır bir yer edinen Sahil Yapı Denetim şirketiyle faaliyetlerini sürdüren İnşaat Mühendisi Özgür Karagöz, başarılı kariyeriyle dikkat çekiyor. Tecrübelerini okurlarımız için paylaşan Karagöz, sektörde tutunabilmek ve büyüyebilmek için nelere dikkat edilmesi gerektiğiyle ilgili önemli bilgiler verdi.

Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. Özgür Karagöz kimdir?
1978 Serik doğumluyum. Süleyman Demirel Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden mezun oldum. 2005 yılından bu yana Sahil Yapı Denetim adı altında kendi firmamla hizmet veriyorum.

Kendi işinizi kurmaya nasıl karar verdiniz?
İnşaat mühendisi olduktan sonra ilk iş deneyimim o dönemin büyük yapı denetim firmalarından birinde oldu. Birkaç senenin ardın bu işi kendim yapabileceğim yönünde fikrim olmaya başladı. Bir süre de işle ilgili tecrübe kazanınca, kendi işimi kurmaya karar verdim. Elbette bu işe girerken belli riskler aldım. Aslını isterseniz çok iyi hesap yaparak bu işe girmedim ama çevreme ve gençlik enerjime güvendim. İşe girdiğimde de çevremden ciddi anlamda destekler aldım. Günümüze baktığımızda Antalya’da hatırı sayılır bir konuma geldiğimize inanıyorum. En azından bu konuda benim içim rahat.

Bildiğimiz kadarıyla çeşitli sivil toplum kuruluşlarında önemli görevleriniz var bize bunlardan bahseder misiniz?
Sektördeki birçok konuya yabancı kalmamak adına Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Antalya Şubesi’nin yönetim kurulunda görev yapıyorum. Bunun yanı sıra Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Mühendisler Grubu’nda meclis üyesi olarak sektörümü temsil etmekteyim.  Aynı zamanda yine sektörümle ilgili olarak ATSO’da İnşaat ve Şehircilik Komisyonu Başkanlığı görevini yürütmekteyim. İş dünyasındaki diğer arkadaşlarımla bir arada olduğum Antalya Genç İş Adamları Derneği’nde de yönetim kuru üyesiyim. Hem sektörüme hem de kendi kuşağıma hizmet etme amacındayım.

Şirketinizi ilk kurduğunuz dönemle günümüzü değerlendirecek olursak neler söylersiniz?
Benim ilk mezun olduğum dönemde bugünkü kadar fazla yapı denetim firması yoktu. O dönemde alınan denetim ücretleri bugünün 5 katı civarındaydı. O dönem rekabet şartları bu kadar zorlu değildi. Tabi bu güne göre o zamanlar Antalya’daki inşaat hacmi de azdı. Bugüne geldiğimizde ayakta kalabilmiş ve kalitesini koruyabilmiş nadir firmalardanız. Antalya’daki vatandaşımızın kaliteli ve sağlıklı binalarda ikamet etmesi için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Hedefimizin Antalya’nın tamamında olmak.

Son dönemlerde yapı denetim firmalarındaki artış sizi nasıl etkiledi?
Şuanda gerçekten hem vatandaşlar hem de müteahhitler bir kafa karışıklığı içinde. Çünkü bir anda 50-60 tane yapı denetim firması ortaya çıktı. Bunların birçoğu hazırlıklı olmadığı gibi birçoğu da farklı bölümlerde faaliyet gösteren arkadaşlar. Yapı denetim işi ek iş olarak yapılacak bir iş değildir. Öncelikle bunun farkında olmak gerekir. İnsan hayatının söz konusu olduğu yapıların denetiminde işin uzmanı olan firmaların yetkilendirilmesinde fayda var. Projenin çizimini ve yapı denetimini yapan firmaların ayrı olmasıyla çok daha sağlıklı hizmet alınacağını düşünüyorum. Çünkü neticede kendi çizdiğiniz projeyi kendiniz denetleyip kendiniz uygulayacaksınız! Bu durumun bir takım sakıncalar doğuracağı kanaatindeyim.

Yapı denetim firması sektörüne dair neler söylemek istersiniz?
Eğer bir firma geleceğini düşünerek yatırımlar yapıyor ve çalışmalarını bu yönde yürütüyorsa sıkıntı yok. Ama ‘bugün kazanayım ben’ düşüncesiyle piyasada gününü kurtarmaya yönelik iş yapıyor ve denetimleri prosedürlere uygun yapmıyorsa o zaman büyük sıkıntılar ortaya çıkar. Müteahhitlerin bu tür insanlara iş yaptırırken çok dikkatli olması gerekir. Yine belirtmem gereken bir husus da, yeni yapı denetim firmalarının açılması personel bulma sıkıntısını doğurmakta.

Bir inşaatta neler yapı denetim firmasının sorumluluğunda?
Yapı sahibiyle yaptığımız anlaşmayla yapı denetim firması olarak sorumluluğumuz başlar. Projeye göre binanın yapımı, kullanılan malzemelerin standartlara uygunluğu, kullanılan malzemelerin laboratuvar sonuçlarının kontrolü ve buna refakat edilmesi yapı denetim firmasının sorumluluğundadır. Kısacası bir projenin başlangıcından iskan edilebilir hale gelinceye kadar geçen sürede yapı denetim firması bir nevi hem müteahhitle, hem yapı sahibiyle hem de inşaatla evlenmiş sayılır.

Yapı denetim firmalarının bir yapıdaki sorumluluk süresi ne kadar?
Yapı denetim kanununa göre iskan alındıktan sonra 15 yıl sorumluluğu var bir yapı denetim firmasının. Tabiî ki bunlar cezai ve idari anlamdaki sorumluluk. Herhangi bir ekonomik sorumluluğu bulunmuyor. Yapı denetim firmasının sorumluluğunda olan bir binada meydana gelecek herhangi bir hasar vb. durumlarda, kanunun gerektirdiği cezai işlem uygulanır. İnce işlerle alakalı da 2 yıllık bir sorumluluğu vardır.

Yapı denetim firmalarının en sıklıkla karşılaştığı sorun nedir?
Birçok sektörde olduğu gibi bizimde yaşadığımız sıkıntıların başında kalifiye eleman bulma zorluğu geliyor. Müteahhitlerle yaşadığımız sıkıntıları değerlendirecek olursak, yaşanan en büyük sıkıntı yapı denetimle müteahhit arasındaki bağın tam anlamıyla yasada tarif edildiği şekilde pratikte uygulama şansı bulunamaması. Yasada yapı denetim firması yapı sahibi adına müteahhit firmanın denetimini yapması gerekir. Ama maalesef kat karşılığı yapılan sözleşmelerde yapı sahibi, hiçbir masrafı karşılamak istemediği için yapı denetime yapılacak ödemeyi de müteahhidin yapmasını talep ediyor. Yapı sahipleri bizim ödemelerimizi müteahhitlere devrettiği için bu da bizi müteahhitlerle karşı karşıya getiriyor. Bahsettiğim durum suistimale açık bir kapı bıraktığı için tehlikeli olabilir.

Son olarak Antalya’nın inşaat yapısını değerlendirecek olursanız neler söylersiniz?
Bence Antalya’nın yukarı doğru yükselen binalara ihtiyacı var. Çünkü eğer düşük katla, her geçen gün artan nüfusa konut yetiştirmeye çalışmak, yakında kentte boş arazi kalmamasına sebep olacak. Bunun önüne geçmek ancak kat artışıyla mümkün olabilir. Bu sayede geriye kalan boş araziler sosyal ve yeşil alan olarak kullanılabilir. Antalya’nın beton yığınlarının yanında yaşanacak yeşil alanlara ihtiyacı var.


OTOMOBİL
Özel olarak tercih ettiğim bir marka yok. Araçlarda konforu önemsiyorum. Şuanda da BMW marka bir araç kullanıyorum.

BESLENME
İşlerim nedeniyle çok fazla düzenli beslenmiyorum. Genellikle protein ağırlıklı besleniyorum.
Yoğun bir tempoda olduğumuz için çok fazla yediklerime dikkat etme fırsatım olmuyor.

TATİL
Genelde tatil yapmaya özen gösteririm. Ama son 1 yıldır yoğunluktan dolayı çok fazla imkanım olmadı. Yurt dışı ağırlıklı tatili tercih ediyorum. Farklı kültürleri ve yerleri görmeyi seviyorum. Birde uçağa bindiğiniz anda işten uzaklaştığınızı hissetmek açıkçası rahatlatıcı. Genelde de gitmediğim yerlere gitmeyi tercih ediyorum. Tarihi ve kültürel zenginliğin yoğunlukta olduğu Avrupa ülkelerini tercih ediyorum.

SPOR
Haftada bir gün profesyonel çim sahada futbol oynuyorum. Onun dışında birkaç aydır aksatsam da, fitness salonuna gidiyorum. Haftada 3-4 gün spor yapmaya çalışıyorum.



(Mart 2014)

Prowell’in sırrını çözdük

“Bir istatistiğe göre insanlar memnuniyetini 5 kişiyle paylaşırken, memnuniyetsizliğini 26 kişiyle paylaşıyor.”


 “Bizim en büyük mutluluğumuz müşterilerimizin memnuniyetini dile getirmesidir” diyen bir yönetici. Müşteri odaklı çalışmalarıyla satış sonrasına yönelik bir politika izleyen Prowell Genel Müdürü Zekeriya Önal, deneyimlerini paylaştı.

Müşteri memnuniyetinin ve çalışan motivasyonunun en üst seviyede olmasının hedeflendiği bir işletmeye konuk olduk. Çalışana değerin büyük önem arz ettiği bu işletmede, müşteri memnuniyeti de en üst düzeyde seyrediyor. Prowell Genel Müdürü Zekeriya Önal’a göre, çalışan motivasyonu, müşteri memnuniyetini sağlamanın bir anahtarı. İkisini de dengede tutma gayretinde olduklarını belirten Önal’ın, girişimcilik hikayesi sizlerle…

Prowell Genel Müdürü Zekeriya Önal:
 Antalya’nın Gündoğmuş İlçesi’ndenim. Çocukluk dönemim Manavgat’ta geçti. Eğitim hayatım bittikten sonra Antalya’da bir bilişim firmasında saha personeli olarak çalışmaya başladım. Aynı firmada 7 yıl çalıştıktan sonra müsaade alarak kendi işimi kurmaya karar verdim. Ticaret hayatına böylelikle başlamış olduk. O dönemde sadece iletişim sistemleriyle ilgili işleri yapıyorduk. 5 yıl kadar bir süre sadece telefon santrali üzerine çalıştık. Müşterilerimizden gelen talepler nedeniyle de diğer alanlarda hizmet vermeye başladık.

Çalışma alanlarınızdan kısaca bahsetmek gerekirse:
Ticaret hayatımıza başladığımız telefon santral sistemlerine devam ederek, bünyemize kapalı devre kamera sistemlerini, Network kamera sistemlerini, yangın ihbar, hırsız ihbar, çevre güvenlik, alternatif ses hizmeti, SMS ve toplu duyuru, seslendirme acil anons, el ve kapı tipi dedektörler, faks server yazılımları, kartlı geçiş, görüntülü diafon, araç takip ve filo yönetimi gibi bir çok sistemi bünyemize kattık. İşimizin yüzde 50’lik kısmı güvenlik sistemleri ile alakalı iken, diğer yüzde 50’lik kısmı iletişim alanıyla alakalı.

Antalya’nın sizin sektörünüze bakış nasıl?
Günü kurtarmak anlamında çalışma yapan firmalar oluyor. Ama ben Antalya’ya gelişen bir metropol gözüyle bakıyorum. Bence her alanda iş var. Sadece her alanda olabilmek için kendini geliştirmek, doğru satış tekniklerini belirlemek gerektiğine inanıyorum. Benim bu sektöre başladığım dönemde bizim yaptığımız işi yapan bir elin parmaklarını geçmeyecek kadarken şuanda çok fazla yapan var. Bunun nedeni de ticari bir şirketi açmak için ciddi bir sermayenin gerekmeyişi diye düşünüyorum. Ticaret yapmak ve ticaretin gereklerine göre hareket etmek gerçekten bambaşka.

Sizin çalışma politikanız nedir?
İlgili bir satış birimimiz var. Satış birimimiz müşteri isteklerini en iyi şekilde algılayarak çalışmalarını sürdürmekte. Bir teklif birimimiz var. Proje ve teklif çalışması yapıyor şirket içerisinde. Sahada çalışan konusunda uzman teknik ekipte arkadaşlarımız var. Biz kurumsal bir yapı altında profesyonel bir hizmet sunma çabasındayız. Kısaca sağlıklı ve güvenilir bir hizmet anlayışıyla profesyonel çözümler sunmaya çalışıyoruz.

Piyasadaki diğer firmalardan farkınız nedir?
Biz piyasada oluşan güvensiz tabloyu değiştirecek bir hizmet sunuyoruz. Satış odaklı çalışmak yerine hizmet odaklı çalışmayı tercih ediyoruz. Genel anlamda çalıştığımız firmalardan teşekkür alıyoruz. Bize bir proje geldiği zaman, örneğin sadece güvenlik sistemleri istediler diye onu kurup bitirmiyoruz işimizi. Tam bir proje yaparak öncelikle karşı tarafın ihtiyaçlarını belirliyoruz. Bunda şuna da özen gösteriyoruz; ihtiyaç olmayan bir sistemi sırf istediği için asla susmuyoruz. Yani biz işin maddi kısmından çok müşteri memnuniyeti tarafıyla ilgileniyoruz. Biz genelde karşı tarafa çözüm ortaklığı sunuyoruz.

Bir tüketicinin tercihinde etken olan yöntem nedir?
İkili ilişkilerin burada çok önemli rolü var. Markanın yanında insanlar ikili ilişkilerde güven duygusuyla hareket ediyorlar. Eğer ikili ilişkilerin yanında kendinizi ve ürünü doğru anlatır ve karşı tarafın ihtiyaçlarını belirlerseniz sonucunda alışveriş gerçekleşir. Ürünün negatif taraflarını anlatmayıp da sadece pozitif taraflarından bahsetmek karşı tarafı yanıltıcı hareketler olacağı için belki ilk seferde sizden alışveriş yapabilirler. Ama bunun ikincisi olmaz.


Özellikle güvenlik sistemlerinin yerleştirileceği yerlerin yapının inşaat konumundayken belirlenmesi gerekmez mi?
Burada müteahhit örneğin bir elektrik tesisatını nasıl çizdiriyorsa güvenlik sistemleri için de alt yapıyı önceden hazırlaması en doğru karar olacaktır. Bu durum müteahhit içinde bir kalite göstergesidir. O yapıyı alacaklar bu ince detayları da göz önünde bulundurmakta ve bu tercih nedeni olabilmektedir. Burada alt yapının doğru hazırlanması önemlidir. Doğru konumlandırmaya ve kullanılan malzemelere dikkat etmekte fayda var. Bu tip sistemlerin alt yapısı olması, kablolar gibi görüntü kirliliğini önlemenin yanında kolaylık sağlayan bir sistem sunuyor.

Nasıl bir yönetim anlayışına sahipsiniz?
Benim için çalışan motivasyonu çok önemli. Çalışanlarımıza ayda bir gün içinde yarım günlük bir aktivite, üç ayda bir ise tam günlük bir aktivite yapıyoruz. Bu çalışanın motivasyonu için son derece önemli. Bizde bu konuda olabildiğince hassas davranıyoruz. Her yöneticinin biraz empati yaparak çalışanına yaklaşması gerekiyor. Bir işletme için en büyük eksiği eğitimsizlik ve iletişimsizliktir. Özellikle bu konularda hassas olmaya çalışıyoruz.


Tatil
Deniz kıyısı mutlaka tercih ediyoruz. Deniz benim bütün stresimi alıyor. Zaman buldukça çocuklarımla zaman geçirmeye çalışıyorum. Onlar benim stres savarlarım.

Spor
Elimden geldiğince serbest dalış yapmaya çalışıyorum. Zaman buldukça sporla vakit ayırmaya çalışıyorum.

Otomobil
Otomobilde güvene çok önem veriyorum ve Volvo kullanıyorum. Ben şuanda s40 modelini kullanıyorum.

Beslenme
Alkol ve sigara kullanmamanın yanı sıra düzenli beslenmeye çalışıyorum. Sağlıklı olan her şeyi tüketmeye çalışıyorum.

(Aralık 2013)

Eksileri atıp artıları kendine katan bir yöneticiden;

PVC sektörüne dair her şey

Onun hayali ticaret yapmaktı. Akdeniz Üniversitesi’nde eğitim hayatını tamamladıktan sonra memleketine dönmek yerine Antalya’da iş hayatını sürdürmeye karar vermesiyle başladı her şey… Şimdi ise sektörünün öncüsü konumunda.

Antalya’ya yerleşmeye karar veren birçok insanda olduğu gibi ilk deneyimi turizmle yaşadı. Geleceğini turizmde görmediği yerde ise rotasını inşaat sektörüne çevirdi. PVC kapı-pencere sistemleri üzerine iş yapan bir firmada çalışmaya başlayan ve sonrasında yönetici konuma gelerek 8 yıl emek veren Veli Durur, sonrasında kendi işletmesini kurmaya karar verdi. Veli Durur’un deneyimleri ve sektöre dair değerlendirmeleri sizlerle…

Veli Durur Hakkında:
Tokat Reşadiye doğumluyum. 1995 yılında Akdeniz Üniversitesi’ni kazanarak işletme bölümünde eğitim aldım. İlk iş hayatıma Antalya’da başladım. İlk deneyimimi turizmde yaşadım. Yaklaşık 5 yıl turizmde çalıştım. Sonrasında inşaat sektörünün PVC kapı-pencere alanında faaliyet gösteren bir firmada çalışmaya başladım. İşletme müdürü olarak yaklaşık 8 yıl bir yöneticilik hayatım oldu. 2 buçuk yıldır da kendi işimizle sektöre devam ediyoruz. Fıratpen’in Akdeniz bölge bayiliğini alarak bizde sektörde var olduğumuzu ispat etmek için devam ediyoruz. Fıratpen’in marka bir ürün olması sektörde bizi bir adım ön plana çıkarıyor. Bizim işimizin en önemli özelliği üretim ve montaj olduğu için hizmet ön planda. Yeterliliğinizi öncelikle tüketiciye hissettirmeniz gerekiyor. Yaklaşık on yıldır sektörde tanınmam bana bir portföy kazandırdı.

Nasıl böyle bir işe girmeye karar verdiniz?
Ben imalat sektörünü sevdim. Bu sektörü sevmek için yoğun tempoyu sevmek gerekir. Herkes bir işe girerken sermaye olması gerektiğini düşünür. Ama benim en önemli sermayem müşteri portföyümdü. Kendimi işimi kurmadan önce bu işi yapmış olmam en büyük kazancımdı. 8 yıl emek verdiğim işletmeden gerekli değeri görememem beni bu noktaya itti. Belli bir noktaya kadar kendi işimi kurayım öyle devam edeyim düşüncesi yoktu. Ama insanın çalıştığı firma bazen kendi işini kurmaya doğru itiyor ki benim de öyle oldu.

Bir işletme kurmaya karar verdikten sonraki süreç nasıl ilerledi?
Tabi böyle bir işe girdikten sonra hangi ürünün bayiliğini almalıyım diye çok araştırma yaptım. Çünkü markaların bayiliğini almak için önemli şartlar var. Ama en sonunda yıllardır çalıştığım Fırat’ın bayiliğini almaya karar verdim. Birde bu güne kadar hep bu ürünle alakalı insanların karşısına geçip övgüler yağdırmışım. Başka bir markanın ürününe geçmem uygun olmazdı. Bu işe başladığımda daha ben makineleri çalıştırmadan sektörün en yüksek cirosunu yaptım. Bu da portföyüm sayesinde oldu.


Bir süre sonra da işleri daha ileriye taşımak amacıyla İbrahim Kılınç ile yolumuza birlikte devam etme kararı aldık. İbrahim Bey, portföy konusunda da ciddi bir potansiyel getirdi.

Antalya’da inşaat sektörünü değerlendirecek olursak neler söylemek istersiniz?
Müteahhitler açısından Antalya’daki piyasa hiçbir yerde olmayan bir piyasa. Bir inşaata en az 10 firmadan teklif geliyor. Bakıyorsun bu teklif verenlerin birçoğu benim üretim maliyetim fiyatıma teklif vermiş. Bir pencerede 40 tane parça var. Malzemeden çalma çok yüksek. bir ürünü ucuz yapmaya karar verdikten sonra malzemeye çalmaya en müsait sektör bizim sektör.

Bayiliğini yaptığınız firmayı değerlendirecek olursanız en önemli özelliği nedir?
Fırat’ın en önemli özelliği entegre bir tesis olması. Cam, vida ve izolasyon hariç 37 parçayı üreten tek markadır. Toplam kalite anlayışı var. Türkiye’de 400 bin ton profil üretimi var. Bunun 120 bin tonunu Fırat tek başına üretiyor. En yakın rakibi 40 bin tonda şuanda.

Showroom açmayı planlıyor musunuz?
Şuanda buna ihtiyacımız yok. Çünkü biz tüketicimizle birebir diyalog içinde onların ayağına hizmeti götürüyoruz. Birçok tüketicimiz bizim üretim yerimizi daha görmemiştir bile. Biz sözleşmelerimizi masa üstünde yapıyoruz.

Şuandaki iş hacminiz nedir ve bir 5 yıl sonrasındaki hedefiniz nedir?
Şuanda bünyemizde 25 çalışanımız var. 5 milyonluk bir iş hacmimiz var. Tabi ki hedefimiz Fırat’ın Türkiye’deki bayileri arasında birinci sıraya gelmek. Bunun içinde 20-25 milyonluk bir iş hacmi gerekiyor. Bu süreçte fabrikalaşabilmek gerekiyor. Kapı pencere üretiminin yanında verdiğimiz hizmetle varolmayı hedefledik her zaman. Şuanda da amacımız Vindosa markasını daha da yukarıya taşımak. Bin metrekarelik bir üretim alanımız var. Yüzde 80 müteahhitlere, yüzde 20 perakende sektörüne hizmet veriyoruz.


Tüketicilerle yaşadığınız en büyük sıkıntı nedir?
Bizi tek yoran şey fiyat olayıdır. Alıcı kalitesine içinde kullanılan malzemeye bakmadan kıyaslama yapıyor. Ama fiyattan baka arada malzeme ve kalite uçurumu var. Bunu karşıdaki kişiye anlatmakta zorlanıyoruz. Fakat ürünümüzü kullanan kaliteyi fark ediyor.

Bayilik sisteminin ne gibi zorlukları var?
Ürün kalitesi ile bayi kalitesi birbirine paralel seyrediyor. Fırat bize diyor ki; “tek bir müşterinden şikayet gelirse iskontonu keserim.”  Çok ağır yükümlülükler var. Birçok PVC markası herkese bayilik veriyor. Mahalle aralarında açılan bu tip yerler kısa sürede kalitesizlik nedeniyle insanları dolandırıp dükkanı kapatıp gidiyor.

Kapı pencere alacakların öncelikli dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?
Bir müteahhidi marka yapan yaptığı inşaatlarda kullandığı malzemenin kalitesidir. Küçük rakamlar yüzünden ucuza yaptırılan işler sonrasında müteahhidin prestijini kaybetmesine yol açıyor. Bir müteahhit öncelikle markaların kalitesini iyi bilmesi lazım. İkincisi ürünü alacağı bayinin yeterliliğine bakması lazım. En önemlisi de güvenilirliğine bakması ve ürünün detayına girip kullanılan malzemeyi bilmesi lazım. Şeffaf firmalarla çalışmak gerekiyor. Biz aynı zamanda verdiğimiz ürünlerin garanti belgesini de veriyoruz. Bu çok önemli bir ayrıntı. Bunu çoğu firmada özellikle bizim sektörümüzde görmeniz çokta mümkün değil.

Kendinizi nasıl bir yönetici olarak değerlendiriyorsunuz?
Çok sert bir mizaçlı bir patronla da, çok yumuşak bir patronla da çalıştım. Hepsinden bir şeyler aldım. Eksileri atıp, artıları kendime kattım. Çalışan konumundan yönetici konumuna geçen bir insan olduğum için daha iyi gözlemleyebiliyorum. Ben şuanda ekibimle bir aile sistemi oluşturdum. Benim yönetim anlayışımda daha çok tatlı sert bir yönetim anlayışı vardır. İşinin gereğini yapan her çalışanım benim başımın tacı yapıyorum. Bireysel motivasyon uyguluyorum. Performansa dayalı bir değerlendirme yapıyorum.


Tatil:
Dinlenme amaçlı ailemle tatil tercih ederim. Özellikle Afyon tarafına bir hafta sonu kaplıca tatili dinlendiren bir tatil oluyor. Hafta sonunu özellikle aileme ayırıyorum.

Otomobil:
Gönülden geçen BMW x6. Umarım ilerleyen dönemde bu hayalime de ulaşmış olacağım.

Beslenme:
Özellikle et yemekleri tercihimdir. Ama yemek konusuna çok özenen biri değilim.

Spor:
Halı saha maçları yapıyoruz. İnanılmaz bir efor sarf ettiriyor. Ama özel olarak bir salona gidip spor yapmıyorum.

(Kasım 2013)

Zor Adam, Aile Babası, Başarılı Bir İş Adamı

Girişimciliğin Reçetesi; Doğru Zaman, Doğru Yer, Doğru İnsan

Aile babası, iş adamı ve ülkesi için yararlı olmaya çalışan bir ANTİAD Başkanı İbrahim Güney…

Okuduğu bölümün sunacağı düzenli bir hayatın yerine baba mesleği olan kuyum ticaretini seçen ve bununla da kalmayarak kendini geliştirmeyi bırakmadan yeni atılımlara girişen bir iş adamının hikayesi. Kuyum, restoran, ANTİAD derken ailesine yeterli vakit ayıramadığı için kendini suçlayan ama yılmadan yorulmadan çalışmaya üretmeye devam eden bir iş adamı İbrahim Güney…

1972 Antalya Serik doğumlu İbrahim Güney. Lise öğreniminin ardından Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümünden mezun oldu. Askerliğin ardından baba mesleği olan kuyumculukla uğraşmaya başladı. Ardında okuduğu mesleğin sunacağı rahat çalışma koşullarını bırakarak. Ticaret hayatına atıldı atılmasına da hep bir uğraş içinde oldu. ‘Baba mesleğini yapayım oturayım’ demedi. Çalıştı, üretti derken bir hayalini daha hayata geçirdi. Ailesinden yadigar evini restorana çevirdi. Hayatını ideallerine adamış bu adam evlendi ve canı yerine koyduğu biri kız biri erkek iki evlat babası oldu. Ama onun hala hayattan almak istedikleri ve insanlığa vermek istedikleri vardı. Kendi hayatından, ödün vererek çalışmaya devam etti. Şimdi hayatının tam ortasında. Yaptıkları ve yapamadıklarını okurlarımız için anlattı.

(Bazen düşünüyorum okulumla ilgili bir iş mi yapsam daha iyi olurdu yoksa baba mesleğine devam etmek miydi en doğrusu diye. Bunun cevabını hiçbir zaman tam olarak veremeyeceğim sanırım. Sadece artılarını ve eksilerini değerlendirebiliyorum. ) diyor İbrahim Güney, şöyle geçmişe doğru daldığında...


Sizi herkes kuyumcu, restorancı ve ANTİAD’ın başındaki bir iş adamı olarak tanıyor. Ama her şeyden önce bir aile babasısınız. Aileniz sizi nasıl tanıyor?
Açıkça söylemek gerekirse çokta iyi tanımıyorlar. Çünkü çok zaman ayıramıyorum. Belki ilerde gün gelecek pişman olacağız ama bazen bazı şeyler insanın yapısında ve karakterinde var. Kimisi dingin bir hayat tercih ediyor ve ona göre işlere yöneliyor. Ama ben hiçbir zaman o yapıda olmadım. Hep alternatif fikirler, projelerle hayatta ilerledim. Zor bir adamım. AVM’de kuyum mağazam var ve geceye kadar açık olmak zorunda. Restoran deseniz o da aynı şekilde takip istiyor. Geçtiğimiz günlerde bir akşam eşimle oturduk konuştuk hatta. AVM’deki yerimizi normal mağazaya taşımak gibi bir düşüncem var. Dedim ki eşime, yağmurlar bir gelse de her yer su olsa ve ben mağazayı üçte kapatıp erkenden evime gitsem. Saat üçte geleceğim eve oturacağım dedim. Hakikaten çok özledim.

Aileniz bu kadar çok çalışmanıza nasıl bakıyor?
Onlar tabiî ki benimle vakit geçirmeyi çok istiyorlar. Ama bu yapı meselesi. Ben çok idealist bir insanım ve yaptığım işe kendimi çok adapte ediyorum. Ailemden zaman çaldığımın farkındayım. Olabildiğince telafi etmeye çalışıyorum ama elden geldiği kadar. Antalya İş Adamları Derneği ile beraber bütün bu işler maalesef fazla zamanımı alıyor.

İsteyerek mi maliye bölümünü okumuştunuz?
Evet. Benim dönemimde birçok arkadaşım bankalarda müfettiş oldu ve şuan teftiş kurullarında yer alıyorlar. O işi yaptığımı düşünüyorum bazen aslına bakarsanız çok keyifli olabilirdi. Belli tatilleri ve mesai saatleri var. Ama ticarette öyle değil. Gecesi gündüzü yok. Kısaca ikisinin de artısı eksisi var ve ben bir tercih yaptım baba mesleğini seçtim.

Kuyumculuğun yanı sıra geçmişte başka meslek dallarıyla uğraştınız mı?
Daha önce bir dönem inşaat işine de girdim. Şimdi ise kuyumculuğun yanı sıra 2012’de ortaklarımla beraber faaliyete geçirdiğim Barınaklar Balık Evi’nin de işletmesini yürütüyorum. Çok şık bir restoran oldu ve gayette güzel gidiyor.

Restorancılık sektörü çok başka bir sektör. Böyle bir işe nasıl cesaret ettiniz?
Yıllardır hayalimdi aslında. Lara’da aileden kalma üç katlı bir evimiz vardı. Herkes evlenip barklanınca anne-baba bir başlarına kaldı evde. Onlara orası çok büyük ve yorucu gelmeye başlayınca bir fikir şekillendi bende. Üç katını da dekore edip restoran yapabilirim diye düşündüm. Aslında bu hayal yıllar önce kurulmuştu ama 2012’de hayata geçirebildim.

Restoranın doğru bir yatırım olduğunu düşünüyor musunuz?
Ticarette hep söylerlerdi ama şimdi ben tastikletmiş bir şekilde söylüyorum. Bu işin sırrı; doğru zaman, doğru yer ve doğru insan. Bu üç unsur bir araya geldiğinde başarı kaçınılmaz. Başarıyı yakaladığımıza inanıyorum. Antalya’nın en iyi restoranlarından bir tanesi olduk.


Sizin liderlik yönünüzü ortaya çıkaran ANTİAD’ın, kurucu üyelerinden biri olmanızın yanı sıra yönetim kurulu başkanlığını da yürütüyorsunuz. Böyle bir oluşuma gitme fikri nerden çıktı?
Ben ve arkadaşlarım birçok sivil toplum kuruluşunun içinde yıllarca görev yaptık. Ama sonrasında bir fikir ayrılığına düştük. Bizim inandıklarımızla karşı tarafın inandıkları farklıydı. Bunda da birbirimizi suçlamadık. Fikir ayrılığı yaşayan arkadaşlar olarak hepimiz ayrıldık. Bir akşam yemekte bir araya geldik. Otururken dedik ki hakkını vereceksek yapalım dedik. Hakkını vereceğimize inandık ve ANTİAD’ı kurduk. Kendi içimizde yaptığımız konuklu toplantıların yanı sıra ‘Antalya Konuşuyor’ adıyla yaptığımız televizyon programı çok ilgi gördü. Buradan da müjdesini vermiş olayım 1 Kasım’da programımız tekrar ekranlara dönüyor.

Dernekleşmenin ne tür katkıları var?
Ben her şeyden önce Antalya’da ticaret yapan herkesin bir sivil toplum kuruluşuna üye olması gerektiğine inanıyorum. Antalya’da fazla STK var diyorlar. Ama Antalya çok büyük bir şehir ve kimse kimseyle rakip değil. Burada olan bir güç ya da gövde gösterisi de değil. Bir buçuk milyon nüfuslu Antalya’da sayı olarak 11 ama belki de faal olarak çalışan 7 tane iş adamları derneği var. Bu 20-30 tane olmalı. Biz burada ticaret yapmıyoruz. Birbirimizle rekabette etmiyoruz. Bu tür dernek faaliyetleri sosyalleşme ve kendini toplum arasında ifade edebilme yetisi kazandırıyor. Böyle topluluklarda yer alınca bir söz hakkına sahip oluyorsunuz. 

(Ekim 2013)

26 Nisan 2014 Cumartesi

CEO’NUN BÜYÜK GAFI

İlk yazmaya başladığımda dediğim gibi
AKEDAŞ’ı yazmaya ve yanlış yapılan uygulamaları tek tek ifşa etmeye devam edeceğim.
Çünkü benim vatandaşım enayi değil!
Çünkü benim vatandaşım bazı kurumlardan alınmayan
elektrik faturasını misli ile ödemek zorunda değil!
Çünkü benim vatandaşımın ‘DUR’ demeye mecali kalmadı yıldırılmaktan…
Çünkü benim vatandaşım hangi soruna yetişeceğini şaşırmış durumda…
AKEDAŞ’a işi düşüp de sorun yaşamamış bir tek insan kalmamış şu Antalya’da.
Bundan önceki yazdığım iki AKEDAŞ yazımda da aldığım geri dönüşlerden anladığım kadarıyla kitlesel bir mağduriyet söz konusu.
Bunun için daha öncede yazdığım gibi tek yapabileceğiniz Kaymakamlıkta bulunan Hakem Heyeti’ne başvurmak.
Mağduriyetlerin en başında, yüksek ücretlendirilen faturalar ve borcu ödendiği halde geç açılan elektrikler geliyor.
Daha dün gibi hatırlıyorum 15 Temmuz 2013’te AKEDAŞ’ın CEO’su ve müdürleri şirketin kendi otellerinden olan Limak Lara’da bir basın toplantısı düzenlemişti. Ben de diğer basın mensubu arkadaşlar gibi o toplantıya katılmış ve CEO İsmail Ergüneş’in zarardayız diye neredeyse ağlamaklı açıklamalarını dinlemiştik.
O dönemde çalıştığım Antalya Gündem Gazetesi’nde ‘AKEDAŞ Sıkıntılı’ başlığı altında haberi vermiştim. Şuanda da internetten girip haberi okumanız mümkün. Ayrıntıları okudukça göreceksiniz ki; ne gülünç açıklamalarda bulunarak kendilerini savunmuşlardı o günlerde.
Şirketin zararda olduğunu kar etmesinin 10 yılı bulacağını söylemelerinin ardından şu talihsiz cümle dökülüvermişti şirketin CEO’su Ergüneş’in ağzından; “Kara geçmek için en az 10 yıla ihtiyacımız var. Şirketin patronları 60 yaşın üzerindeler. Bu günleri ya görür ya görmezler.”
Evet bir CEO bu açıklamayı yapmış ve nerdeyse ‘devlet bize para versin AKEDAŞ’ı işletmek için’ diyecek duruma gelmişti.
O günlerde dile getirildiği gibi AKEDAŞ’ın özelleşmesiyle birlikte ciddi bir personel sıkıntısı yaşanmaya başladı.
Peki sormazlar mı bu şirketler grubuna: Nasıl bir ihale ki, sen şartlarını bilmez misin ki, personelde yaşanacak sıkıntıyı ön görmez misin ki bir anda bu sıkıntılara önceden çözüm üretmezsin?
Böylesi büyük bir kurumun ihalesi yapılıp özelleştirilirken baştan yapılmıyor mu ki personelde yaşanacak sıkıntının hesabı?
Baştan önlem almak mümkünken bu sıkıntıları Antalyalıya mal etmek!!!
Onunla da kalmayıp, hiç uyarısız ‘çat’ diye elektriği kes. Hop 20 lirayı bedavadan kazan. (Elbet herkes faturasını ödemeli. Ona lafımız yok.)
O da yetmesin eski borçlunun faturasını yeni aboneye yansıt. Sen yeter ki paranı kurtar çeksin vatandaş ceremesini.
Nasıl olsa sessiz ya benim vatandaşım, 3 kuruşun peşine düşmeyecek ya kopar koparabildiğin kadar.

Haksızlığa ‘DUR!’ dediğiniz bir gün olsun!

20 Ocak 2014 Pazartesi

Pardon bakar mısınız?

Daha durun bir şey görmediniz!

İlk yazımdan sonra çok sayıda olumlu telefon ve mesaj aldım. Doğru bir soruna el attığımı biliyordum. Fakat herkesin ortak bir kanısı var. Bu işte bir değişikliğe gidilene, bir düzenleme getirilene kadar bu sorunun üzerine gitmemi söylüyor herkes.

AKEDAŞ’daki sorunları anlatmak için özellikle birinci dereceden bu sıkıntıları yaşayan bir vatandaş olarak kendi yaşadıklarımdan örnekler vermiştim. Biliyordum bu şehirde bir çok insan benzer sorunları yaşıyordu AKEDAŞ’ta ama ben bu denli olduğunu bir önceki yazımın ardından fark ettim.

Kiminle konuyu konuştuysam herkes mutlaka sıkıntı yaşamış. Yani bu sorun Antalya’nın bir sorunu haline gelmiş. Bunu basında yer alan birçok şikayet dolu haberlerden ve köşe yazılarından görmek mümkün. Ama nedense kimse kuruma “Bu kadar şikayet var. Siz ne yapıyorsunuz?” diyebilen yok. Özelleşen kurumun özerkliği!!!

Ama nedense kimse bir sonuç alamaz bir çözüme varamaz halde. Bunun en önemli sebeplerinden birisi kuruma telefon veya internet yoluyla ulaşılamıyor olması. Ulaşılabilen tek servis olan 186 arıza hattı ise sorunlara çözümsüz kalması!

Tek söylenen kuruma gelin oradaki arkadaşlara durumunuzu anlatın. Fakat sorun şu ki kuruma dahi gitseniz sizi çoğu zaman o odadan öbürüne gönderip yıldırıyorlar. Birçok vatandaşımız kurumdan beddualar ederek ayrılıyor. Çözüm bulamayan kurum görevlileri “Haklısınız, ama yapacağımız bir şey yok. Gidin hakkınızı mahkemede arayın” diyor!

O kadar zaman yıldırılan vatandaş doğal olarak birde mahkeme köşelerinde sürünmek ve ayrıca masraf etmemek adına Allah’a havale ediyor kurumu.

Gelin onun yerine bu tür kurum ve durumları Tüketici Hakem Heyetlerine şikayet edelim. Her ilçe kaymakamlığında mevcut olan bu hakem heyetlerine gitmeden önce sıkıntı yaşadığınız kuruma öncelikle bir dilekçe vermeniz gerekiyor. Eğer sizden yüksek bir fatura tutarı alınmışsa onun iadesini istediğinize dair bir dilekçe yazın şikayetçi olduğunuz kuruma. Sonrasında Tüketici Hakem Heyetlerine giderek bir dilekçe de buraya verin.

Gerçek olan bir şey var ki haksızlıkla savaşmadan hak sahibi olunmaz!

Tüketiciyi Koruma Derneği’nden aldığım bilgiye göre AKEDAŞ’ın düzenlemiş olduğu abonelik sözleşmesi tüketici haklarına tamamen aykırı ve sadece AKEDAŞ’ı koruyan bir sözleşme. Bununla ilgili itiraza gidilmek için çalışmalar başlamış durumda. Bununla ilgili ayrıntıları ve AKEDAŞ’ın abonelerini ne tür ağır yükümlülükler altına soktuğunu bir sonraki yazımda işleyeceğim.

Gelin sizde vatandaş olarak üzerinize düşeni yapın ve şikayetlerinizi ilgili kurumlara iletin.


Haksızlığa 'DUR' dediğiniz bir gün olsun!

Pardon bakar mısınız?


Artık biri buraya baksın!

Bu yazıyı yazarken hala inanılmaz bir hayret içinde yazıyorum. Bu güne kadar aktif habercilik dışında köşe yazmak gibi merakım olmadı.

Ama artık bir takım kurumlardaki durumlar beni öylesine çileden çıkardı ki bunu haberlerimle anlatmam mümkün değildi. Bu nedenledir ki bu sorunları daha açık ifade edebilmek için bu platforma yazılarımı taşıdım.
Bir gazeteci kimi zaman çevresinde gördüğü yanlışları kimi zaman ise kendi yaşadığı ve vatandaşın yaşamasının muhtemel oldu sıkıntıları dile getirmelidir. Ben üzerime düşen vazifeyi yerine getirmek adına kurumlarda yaşanan sıkıntıları yazmayı bir borç bildim.

Kendim bizzat birçok kez sorun yaşadığım AKDENİZ ELEKTRİK PERAKENDE SATIŞ A.Ş. ile başlamak farz oldu.

Kısa süre önce babamı kaybettiğim yakın çevremin malumudur. O nedenle bir süre şehir dışında olduğum için elektriğim ödenmemiş faturamdan dolayı kesildi. Gayet tabi eğer faturamı ödememişsem elbet kesilecek. Geldiğim gibi ilk iş faturamı yatırdım ve Akdeniz Elektrik’in tek ulaşabileceğiniz numarası olan 186’yı aradım.
Bir cumartesi sabahı ve bana verilen cevap aynen şu: “Bugün cumartesi ekiplerimiz çalışmıyor elektriğinizi açamayız!” 

Öncelikle kısa süreli bir şaşkınlık ve haklı olarak ne demek açamayız. Siz bir kamu görevi yapıyorsunuz. Hadi ben neysem ama şuan bu elektriğe acil ihtiyacı olan hasta ve sıkıntıda insanlar olabilir.
Bir evi 2 gün elektriksiz bırakmak! Bu özelleşmiş bir kurumun ben istediğimi yaparım meydan benim denetimsiz bir kurumum demesiyle eş değer bir söz!

Ben bu sorunu bir arkadaşımda kalarak aştıktan sonra vatandaşımızın her gün yaşadığı bir başka rezaleti bende bir vatandaş olarak yaşamaya devam ettim. Kurum yine aynı yapılacak işlem biraz farklı.
Bu sefer yeni taşınacağım evin aboneliğini almak çıkacağım evinde aboneliğini kapatmak için Akdeniz Elektriğin hizmet binasına gittim. Ayrıldığım evdeki aboneliğimi kapattırmam çok uzun sürmedi. Giden sistemin gelmesiyle beraber 1 saat içinde halloldu. (Uzun sürmedi diyorum çünkü arkasından gelen işlemlerin uzunluğundan sonra 1 saatte neymiş diyor insan)

Ardından yeni elektrik aboneliği için numaratörden aldığım sıranın gelmesini beklemeye başladım. Yaklaşık 2 saat sonra burada da sıra geldi. Lakin o da ne? Abonelik alacağım yerin eski abonesinin borcu varmış!
Eee ben ne yapabilirim ki derken bana üç tane odanın kapı numaralarının yazılı olduğu bir kağıt verdi gişe görevlisi. Buralara gidip onay almanız gerekiyor diyerek.

İyi de neden? Ne zamandır eski abonenin borcu benim sorumluluğuma giriyor. Benim değerli zamanımı çalınmasına sebep oluyor diye sorgularken. Bu işlemi yaptırmanız şart dediler. Peki dedik!

Gittiğim odaların avukatların odası olduğunu öğrendim ve ilk gönderildiğim odaya girmemle beraber canı fazlasıyla sıkılmış bayandan aldığım tepki aynen şöyle oldu: “Gidin gidin yan tarafta başka bir avukat var ona onaylatın.” (Bu tavır sadece bana değildi. Benimle birlikte başka vatandaşta vardı.)

Ona da peki dedik gittik diğer odaya. Fakat oda kapı duvar. Tam o arada bize adı verilen odadaki avukat çıktı karşımıza. Takıldık peşine hemen. Çünkü zaman geçiyor ve mesai saatinin dolmasına az kalmış. Ertesi gün de cumartesi. Bu gün bu işin bitmesi lazım.

O avukatında başı kalabalık. Bir amca feryat ediyor. Uğradığı haksızlığı anlatıyor ve neden icralık olduğunu anlamadığını söylüyor. Amca da haklı davasında ama avukat ısrarla “Benim yapabileceğim bir şey yok git şu bölüme oradan baksınlar amca diyor. Bak acelem var toplantıya girmem lazım” diyor.
Amcam çaresiz başka bir kapıya derdini baştan anlatmak için giderken ben hemen avukata evrakları veriyorum. Sizin eski abonenizin borcu için benim sizden onay almam gerekiyormuş! Diyorum. “Eski abonelerin borçlarını takip için size bu işlemi uyguluyoruz” diyor. Buradan da ortaya çıkmış oluyor ki Akdeniz Elektriğin keyfi uygulamaları ve eski abonesini takip işi nedeniyle benim vaktim çalınıyor ve ordan oraya gönderiliyorum. 2 odaya daha uğrayıp onay almamı istiyorlar.

Ona da peki diyorum. Derken diğer odanın birine girdiğimde bu sefer elimdeki belgelere ek olarak evin tapusunu istiyorlar. İyi de neden diyorum? Sizin ev sahibinden kiraladığınızdan emin olmamız lazım diyorlar. Sonrasında ev sahibine tapuyu fakslatıyorum. İşlemler tamamlanıyor ve mesainin son dakikalarında her şey bitiyor. Özellikle üstüne basa basa soruyorum bakın elektriğim açılır bir sorun olmaz değil mi diye. ‘Yok ekiplerimiz akşam da çalışıyor mutlaka açılış elektriğiniz” diyorlar. Tam 4 saatimi bu sayede burada heba etmiş oluyorum.

Neyse diyorum bu da bitti aman boş ver diyorum. Tipik Türk insanı mantığıyla (O anlık sorun hallolur ve artık şikayetçi olunmaz mantığıyla)

Cumartesi oluyor elektriğim açılmıyor. Arıyorum ekipler gelir açar diyorlar. Pazar oluyor hala elektriğim açılmıyor. Yine arıyorum “Bugün ekipler çalışmıyor, ancak pazartesi açılır” diyorlar. Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz diyorum. “Yok olur mu sistem bu” diyorlar. Bütün bunlar özelleştiniz diye mi oluyor acaba diyorum. “Yok ne alakası var özelleşmeyle” diyor karşıdaki ses!

Yorumu size bırakıyorum. Ben neyle alakası var bilemedim bu sistemin!


Daha bitmedi devamı var…