18 Ekim 2012 Perşembe



Onlara Dik Dik Bakmak Dışında; 
Bir Tek Atatürk’ü Anlatabilmişiz…

Afrika’nın farklı kültürlerinden farklı ülkelerinden gelen gençler Türkiye’de bulunan birçok üniversitede öğrenim görmek için memleketlerinden yıllarca uzak kalmayı göze alarak yola çıkıyor. Tek istedikleri kendi ülkelerinden daha iyi ve imkânları daha çok olan bir ülkede öğrenimlerini tamamlamak.

Tamamen yabancı bir kültürle tanışıyor ve uyum sağlamaya çalışıyorlar. İlk iş dil öğrenmek oluyor. Bunun için TÖMER’de eğitim alıyorlar. Ardından Türkiye’nin farklı illerindeki üniversitelere yerleştiriliyorlar. İşte tam da bundan sonra yeni bir kültürle bütünleşme süreci başlıyor. İlk akla gelen acaba onların yerinde biz olsaydık ne yapar, nasıl bir süreç yaşardık? Herkes sanırım önce bu sorunun cevabını kendine verebilmeli. Belki o zaman onları anlamamız ve yadırgamak yerine içimizden biri gibi davranmamız daha kolay olur. Çünkü onlar ellerinden geleni yaparak bizimle iç içe yaşamaya çalışıyorlar. En büyük istekleri de onlara suç işlemiş gibi yabancı gözlerle bakılmaması. Onlar sadece dost gibi bakan gözler istiyor. Renklerinden ırklarından dolayı insanların gözlerini dikip bakmaları onların içini en çok acıtan şeylerden biri. Ama onlar her şeye rağmen Türkiye’de bizim bile artık fark edemediğimiz güzellikleri fark edebiliyor. Kaybolmaya başlayan kültürümüzün sıcaklığını, misafirperverliğimizi, yani bizi bize anlatıyorlar. Öyle ki hepsine Türkiye’ye dair ilk dikkatlerini çeken şeyin ne olduğunu sorduğumda ‘Atatürk’ cevabını almak beni en az siz okurlarım kadar gururlandırdı. Farklı farkı ülkelerden gelen gençler dahi bizim Atatürk’ü bu kadar hayatımızda ve yüreklerimizde tutmamızdan etkilenerek hakkında bilgi edinmişler. En azından bunu başarmışız ne mutlu bize. 
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ben burada onların çok azının hikayesine yer verebildim umuyorum siz çok daha fazlasını anlamaya başlayacaksınız okuduklarınızın ardından…

 ‘Arap’ demeleri onu sadece güldürüyor
3 yıl önce Türkiye’ye gelen Gineli Harouna Diallo, İşletme öğrencisi. Ankara’da bulunan TÖMER’de Türkçe eğitimi aldığını söyleyen Harouna, ülkesinde yapılan sınavda aldığı puana göre Türkiye’ye geldiğini anlattı. Ankara’da dil eğitiminin ardından 2 büyük bir küçük şehir seçildiğini ardından da o şehirlerden birindeki üniversiteye yerleştirildiğini aktaran Harouna, “Kurs bitiminde verilen kitapçıktan istediğim üç yeri seçtim ve bana Antalya çıktı” diyor. İşletme bölümünü yönetici olmak istediği için seçtiğini söyleyen Harouna, “3 yılım daha var. Okulu bitirip memleketimde yöneticilik yapmak istiyorum. Ama burada yüksek lisans imkânım olursa kalıp tamamlamayı düşünüyorum” diyor. Türkiye’ye ilk geldiğinde neler hissettiğini sorduğumda ise ilk geldiği günü anlatıyor; “İlk defa bir havaalanına gelmiştim. Çok az İngilizce biliyorduk. Hiç kimseye derdimizi anlatamamıştık” diyerek yabancı bir ülkede dil bilmemenin ne kadar zor olduğunu söylüyor. Sonrasında ilk sınıfa girdiği günden de bahseden Harouna, “Ben derslere geç başlamıştım. İlk derste hoca ‘Kim okulu öğretecek’ diye sordu sınıfa. O anda bir kız gönüllü oldu. (gülüyor) herkes hemen benimle tanımak istedi. Bu beni çok mutlu etmişti” diyor. Herkesle yavaş yavaş arkadaş olduğunu ve sınıftaki arkadaşlarıyla iyi geçindiğini belirten Harouna, “Burada gördüğüm eğitim sisteminde bir hata var. Hazırlık sınıfında verilen İngilizce dersinde Türkçe konuşuluyor. Ama Türkçe konuşularak yabancı dil öğrenilmez ki” diyerek eğitim sistemimize doğru bir eleştiride bulunuyor. Yaşadığı bir olayı daha anlatan Harouna, kendisine bazen tanışmadığı insanlar tarafından ‘Arap’ diye hitap edildiğini bunun onu kızdırmak yada üzmek yerine güldürdüğünü söylüyor ve “Bana ‘Arap’ demeleri sadece komik. Çünkü ben Afrikalıyım” diyor.

“Savaş mı var diye endişelendim”
Mozambikli Miranda’ya arkadaşları kısaca Miro diyor. 4 yıldır Türkiye’de olan Miranda, İktisat bölümü öğrencisi. Diğer arkadaşları gibi üç tercih yaptığını belirten Miranda, İstanbul, İzmir ve Antalya’yı tercihlerine yazan Miranda’nın şansına Antalya çıkmış. Önce istemeyerek geldiği Antalya’da şimdi çok mutlu olduğunu söylüyor. Çalışma imkânı bulursam okul bittikten sonra kalıp 2 yıl Türkiye’de çalışmak istediğini söyleyen Miranda, burada yeteneklerini geliştirmek istiyor. Sonrasında herkes gibi memleketine dönmek isteyen Miranda’nın ailesine olan özlemini gözlerinden okumak mümkün. 3 arkadaş birlikte ev kiraladıklarını ve evde kaldıklarını söylüyor. Buraya ilk geldiği günü soruyorum. Kabus gibi tarif etmeye başlıyor. Uçakta valizle ilgili bir sıkıntı yaşandığını ve İngilizce bilmeyen personel yüzünden derdini anlatamadığını söyleyen Miranda, sıkıntıların bununla sınırlı kalmadığını da söylerine ekliyor. Geldikleri günün Cuma’ya denk gelmesi ve mesai saatinin bitmesi sebebiyle ellerinde resmi evrakları eksik olduğu için sorun yaşadıklarını da anlatan Miranda, yinede Türk yetkililerin yardımcı oldukları belirtti. Türkiye’de neyi değişik bulduğunu sorduğum da ise bizim için çok normal olan bir şeyin dışarıdan ne kadar garip göründüğünün farkına varıyorum. Konuyu şöyle açıklıyor Miranda; “İlk geldiğimde her yerde bayraklar ve sonradan ülkenin kurucusu olduğunu öğrendiğim Atatürk’ün posterleri vardı. Savaş mı var diye çok endişelenmiştim. Ama burada bir bayram gibi bir şeymiş. Çok şaşırmıştım” diyor. Okula geldiğinde de başından komik bir olay geçtiğini anlatan Miranda, “Biz bir yerde oturuyorduk. Karşımızda oturan Türkler bize bakıp sürekli bir şeyler konuşuyorlardı. Biz de bunlar bizim hakkımızda konuşuyorlar diye çok sinirlendik ve yanlarına giderek sorduk. Tabi biz Türkçe çok az biliyorduk. Sonra kötü konuşmadıklarını, aslında bizi merek ettikleri öğrendik” diyerek gülüyor.

“Türkiye’nin tıpta çok ileri olduğunu duydum”
Madagaskarlı Tiavina henüz 8 aydır burada ve TÖMER kursunu yeni bitirmiş. Şimdi tercihlerinin sonucunu bekliyor. Memleketinde 2 yıl tıp okuyan Tiavina, burada da tıpı tercih ettiğini söylüyor. Türkiye’yi de tıp nedeniyle tercih ettiğini belirten Tiavina, “Türkiye’nin tıpta çok ileri olduğunu ve önemli çalışmaların yapıldığını öğrenince seçtim. Benim ülkemde sınav yapılmıştı ve o sınavdan da yüksek puan alınca gidip yabancı ülkelere burslu öğrenci gönderen şubelere başvuru yaptım. Rusya’yı, Türkiye’yi ve Cezayir’i seçtim. Bursu kazanınca da tercihimi Türkiye’den yana kullandım” diyor. Tıp alanındaki eğitiminin ardından uzmanlaşarak birçok çalışmaya imza atmak istediğini belirten Tiavina, bunun için çok çalıştığını söylüyor.

Her yerde dolandırıldı
Kongolu Yannick’de 8 ay önce gelmiş Türkiye’ye. Neden Türkiye diye soruduğumda, farklı bir kültür öğrenmek istediği için tercih ettiğini söylüyor. Önce Çin’i istediğini, olmayınca da Türkiye’yi tercih ettiğini belirten Yannick, bölüm olarak da Petrol Mühendisliği ve Jeoloji Mühendisliği böyümlerini seçtiğini belirtti. Bunun nedenini sorduğum da ise ülkesinde petrolün ve madenin çok olduğunu okulu bitip dönünce de amacının bu alanlarda çalışmak olduğunu söyledi. Türkiye’de kalmayı düşünüp düşünmediğini sorduğum da ise, “Hangi tarafta daha iyi bir işim olursa orada yaşarım” cevabını aldım. Türkiye’ye geldiği ilk günü sorduğum da hatırlamak istemediği kötü bir anısı olduğunu söylüyor ve anlatıyor; “İlk İstanbul’a geldim. Oradan Antalya’ya nasıl gidebileceğimi sordum. Bir adam yardımcı olacağını söyledi. Sonra benden otobüs bileti parası diye 150 euro aldı. Tabi ben sonra fiyatların öyle olmadığını öğendim ama kandırılmıştım çoktan. Antalya’ya gelince Milli Eğitim’e gittim ve Pazar olduğu için bir işlem yapılmadı. Otelde kalabileceğimi söylediler. Bir otele gittim ama tabi Türkçe bilmiyorum. Kaç para diye sordum ve elimdeki bütün parayı gösterdim. Hepsini aldı paranın” diyor. Sürekle dolandırıcılarla karşılaşan Yannick, çok parasının gittiğini ve hiçbir şey yapamadığını söylüyor.

Atatürk merak uyandırdı
Nijerli Moutari’de 3 yıldır Türkiye’de ve İktisat öğrencisi. İzmir’de Türkçe eğitimi alan Moutari, Afrikalı öğrencileri Antalya’ya ve Türkiye’ye duyuran Afrotalya’nın kurucularından. Türkiye’ye ilk geldiğinde çok yabancılık çektiğini söyleyen Moutari, buraya gelecek başka Afrikalıların yabancılık çekmemesi için Afrotalya adında bir dernek kurduklarını belirtti. Türkiye’ye geldiğinde ilk dikkatini çeken şeyin diğer arkadaşlarında olduğu gibi her yerde Atatürk’ün resimlerinin yer alması olduğunu söyleyen Moutari, ülkelerinde böyle bir uygulama olmadığını söyledi. Sonrasında da merak edip Atatürk’ün hayatını öğrendiğini ekliyor.

Çalışma izni de yok, staj izni de!
Başarılı bir öğrenci olduğunu söyleyen Moutari, başarılı öğrencilerin Afrika Birliği bursu alabildiklerini ama çok az kişinin kazanabildiğini anlatıyor. Ülkesinde de burs kazandığını ve okumaya başladığından bahsediyor. Okurken Türkiye burslarıyla ilgili ilan gördüğünü arkadaşının zoruyla başvurduğunu söylüyor. 325 lira burs aldığını belirten Moutari, bu bursun yetersiz olduğunu üstüne üstlük ailesinin de destek gücü olmadığını paylaştı. Bunun üzerine çalışmayı düşünen Moutari, bir şirketten iş teklifi aldığını ama çalışma izni verilmediği için başlayamadığını söylüyor. Şirketin çalışma izni yoksa stajyer olarak alma talebinin ardından bir takım araştırmalar yapan Moutari, staj yapmanın yasalara aykırı olmadığını öğreniyor. “Şirkete sakıncası olmadığını okula yazı yazabileceklerini söyledim. Geldiler okula ama sorun varmış. SGK’dan çalışma iznim olmadığı için staj da yapamayacağımı bildirdiler. Ama ben araştırdım ve gördüm ki birçok ülkede öğrencinin çalışma izni var” diyerek Türkiye’deki sistemin sıkıntılı olduğunu aktarıyor Moutari.

‘Irkımız kötü bir şey mi yaptı?’
Türkiye’de yaşadığı üzücü bir olayı da paylaşan Moutari, “Ben geldikten bir ay sonra ailemi aradım. Canımın sıkkın olduğunu ve bizim ırkımızın kötü bir şey yapıp yapmadığını sordum. ‘Hayır’ cevabını alınca Türkiye’de, bana neden garip baktıklarını ve tuhaf davrandıklarını sordum. Annem, ‘Seni farklı görüyorlar. Onun için devamlı bakıyorlar. Sen kötü hiçbir şey yapmadın. Sabırlı ol. Sadece 4 yıl orada kalacaksın’ dedi. Yeter ki ben iyi insan olayım hepsini aşacağımı biliyorum. Ben her zaman karşımdakiler için iyi şeyler düşündüm. Acaba onlarda benim hakkımda öyle mi düşünüyorlar” diyerek kendini sorguluyor. Türkiye’ye geldiğinden bu yana en nefret ettiği şeyin ona dik dik bakmaları olduğunu söyleyen Moutari, eğitiminin ardından ülkesine geri dönmek istiyor.

Biri tıp okumak için diğeri ise yüksek lisans için Türkiye’de
Kougalı Terese ve Sunka ile Türkçe’yi çok bilmedikleri için kısa bir görüşme yaptık. Geçtiğimiz yıl Antalya’ya gelen Sunka ve Terese henüz TÖMER’den aldıkları eğitimi tamamlamış ve tercih yapmış. Henüz tercih sonuçları açıklanmadığını belirten Sunka, tıp okumak istediğini söylüyor. Terese ise hukuk alanında yüksek lisans yapmak için 1 yıl önce geldi Antalya’ya. Antalya’da mutlu oldukları söyleyen Terese ve Sunka eğitim için çok doğru bir seçim yaptıklarını düşünüyor. Teşekkür ediyor ve onları uğurluyorum.

Afrotalya
Afrotalya üyeleri kendilerini şöyle tanımlıyor; “Biz geldiğimizde sorunlar yaşadık. Yeni gelecek arkadaşlarımızın sorun yaşamaması için böyle bir dernek kurmaya karar verdik. Yeni gelen arkadaşları karşılamayla başlayan çalışmamız, arkadaşların işlemlerine yardımcı olup yurtlarına yerleştirip buraya alışana kadar devam edecek. Böylece gelen arkadaşlar Türkiye’de yabancılık çekmeden sorun yaşamadan öğrenimlerini sürdürebilecek.” Yaptıkları çalışmaların bunlarla sınırlı kalmadığını da belirten Afrotalya üyeleri, hazırladıkları internet sitesiyle de Afrika kültürünü Türkiye’ye Türk kültürünü Afrika’ya tanıtmayı amaçlıyor. Dernekte yaptıkları bir diğer çalışmanın da ‘Acil Kasası’ olduğunu söyleyen üyeler, acil kasanını ise şöyle tanımlıyor; “Bir acil kasası oluşturduk. Orada topladığımız parayla o ay parası olmayanlara borç verebiliyoruz. Mesela isteyenler kasaya parayı koyup deftere 3 ay sonra alacağım diye yazıyor. İhtiyacı olan kişi de parayı alıp ne zaman verebileceğini deftere kaydediyor. Böyle bir yardımlaşma döngüsü oluşturduk.” Kendi içlerinde böylesine güzel bir yardımlaşma sistemi oluşturarak birbirlerine destek verecek bir yol oluşturmuşlar. Bununla da gurur duyuyorlar. Umarım bu çalışmaları daha geniş kitlelere yayılarak devam ettirirler.
Ayşe ÖZER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder