Onlara Dik Dik Bakmak Dışında;
Bir Tek
Atatürk’ü Anlatabilmişiz…
Afrika’nın farklı kültürlerinden farklı ülkelerinden gelen
gençler Türkiye’de bulunan birçok üniversitede öğrenim görmek için
memleketlerinden yıllarca uzak kalmayı göze alarak yola çıkıyor. Tek
istedikleri kendi ülkelerinden daha iyi ve imkânları daha çok olan bir ülkede
öğrenimlerini tamamlamak.
Tamamen yabancı bir kültürle tanışıyor ve uyum
sağlamaya çalışıyorlar. İlk iş dil öğrenmek oluyor. Bunun için TÖMER’de eğitim
alıyorlar. Ardından Türkiye’nin farklı illerindeki üniversitelere
yerleştiriliyorlar. İşte tam da bundan sonra yeni bir kültürle bütünleşme
süreci başlıyor. İlk akla gelen acaba onların yerinde biz olsaydık ne yapar,
nasıl bir süreç yaşardık? Herkes sanırım önce bu sorunun cevabını kendine
verebilmeli. Belki o zaman onları anlamamız ve yadırgamak yerine içimizden biri
gibi davranmamız daha kolay olur. Çünkü onlar ellerinden geleni yaparak bizimle
iç içe yaşamaya çalışıyorlar. En büyük istekleri de onlara suç işlemiş gibi
yabancı gözlerle bakılmaması. Onlar sadece dost gibi bakan gözler istiyor.
Renklerinden ırklarından dolayı insanların gözlerini dikip bakmaları onların
içini en çok acıtan şeylerden biri. Ama onlar her şeye rağmen Türkiye’de bizim
bile artık fark edemediğimiz güzellikleri fark edebiliyor. Kaybolmaya başlayan
kültürümüzün sıcaklığını, misafirperverliğimizi, yani bizi bize anlatıyorlar.
Öyle ki hepsine Türkiye’ye dair ilk dikkatlerini çeken şeyin ne olduğunu
sorduğumda ‘Atatürk’ cevabını almak beni en az siz okurlarım kadar
gururlandırdı. Farklı farkı ülkelerden gelen gençler dahi bizim Atatürk’ü bu
kadar hayatımızda ve yüreklerimizde tutmamızdan etkilenerek hakkında bilgi
edinmişler. En azından bunu başarmışız ne mutlu bize.
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ben burada onların çok azının hikayesine yer verebildim
umuyorum siz çok daha fazlasını anlamaya başlayacaksınız okuduklarınızın
ardından…
‘Arap’ demeleri onu sadece güldürüyor
3 yıl önce Türkiye’ye gelen Gineli Harouna Diallo, İşletme
öğrencisi. Ankara’da bulunan TÖMER’de Türkçe eğitimi aldığını söyleyen Harouna,
ülkesinde yapılan sınavda aldığı puana göre Türkiye’ye geldiğini anlattı.
Ankara’da dil eğitiminin ardından 2 büyük bir küçük şehir seçildiğini ardından
da o şehirlerden birindeki üniversiteye yerleştirildiğini aktaran Harouna,
“Kurs bitiminde verilen kitapçıktan istediğim üç yeri seçtim ve bana Antalya
çıktı” diyor. İşletme bölümünü yönetici olmak istediği için seçtiğini söyleyen
Harouna, “3 yılım daha var. Okulu bitirip memleketimde yöneticilik yapmak
istiyorum. Ama burada yüksek lisans imkânım olursa kalıp tamamlamayı
düşünüyorum” diyor. Türkiye’ye ilk geldiğinde neler hissettiğini sorduğumda ise
ilk geldiği günü anlatıyor; “İlk defa bir havaalanına gelmiştim. Çok az
İngilizce biliyorduk. Hiç kimseye derdimizi anlatamamıştık” diyerek yabancı bir
ülkede dil bilmemenin ne kadar zor olduğunu söylüyor. Sonrasında ilk sınıfa girdiği
günden de bahseden Harouna, “Ben derslere geç başlamıştım. İlk derste hoca ‘Kim
okulu öğretecek’ diye sordu sınıfa. O anda bir kız gönüllü oldu. (gülüyor)
herkes hemen benimle tanımak istedi. Bu beni çok mutlu etmişti” diyor. Herkesle
yavaş yavaş arkadaş olduğunu ve sınıftaki arkadaşlarıyla iyi geçindiğini
belirten Harouna, “Burada gördüğüm eğitim sisteminde bir hata var. Hazırlık
sınıfında verilen İngilizce dersinde Türkçe konuşuluyor. Ama Türkçe konuşularak
yabancı dil öğrenilmez ki” diyerek eğitim sistemimize doğru bir eleştiride
bulunuyor. Yaşadığı bir olayı daha anlatan Harouna, kendisine bazen tanışmadığı
insanlar tarafından ‘Arap’ diye hitap edildiğini bunun onu kızdırmak yada üzmek
yerine güldürdüğünü söylüyor ve “Bana ‘Arap’ demeleri sadece komik. Çünkü ben
Afrikalıyım” diyor.
“Savaş mı var diye
endişelendim”
Mozambikli Miranda’ya arkadaşları kısaca Miro diyor. 4
yıldır Türkiye’de olan Miranda, İktisat bölümü öğrencisi. Diğer arkadaşları
gibi üç tercih yaptığını belirten Miranda, İstanbul, İzmir ve Antalya’yı
tercihlerine yazan Miranda’nın şansına Antalya çıkmış. Önce istemeyerek geldiği
Antalya’da şimdi çok mutlu olduğunu söylüyor. Çalışma imkânı bulursam okul
bittikten sonra kalıp 2 yıl Türkiye’de çalışmak istediğini söyleyen Miranda,
burada yeteneklerini geliştirmek istiyor. Sonrasında herkes gibi memleketine
dönmek isteyen Miranda’nın ailesine olan özlemini gözlerinden okumak mümkün. 3
arkadaş birlikte ev kiraladıklarını ve evde kaldıklarını söylüyor. Buraya ilk
geldiği günü soruyorum. Kabus gibi tarif etmeye başlıyor. Uçakta valizle ilgili
bir sıkıntı yaşandığını ve İngilizce bilmeyen personel yüzünden derdini
anlatamadığını söyleyen Miranda, sıkıntıların bununla sınırlı kalmadığını da
söylerine ekliyor. Geldikleri günün Cuma’ya denk gelmesi ve mesai saatinin
bitmesi sebebiyle ellerinde resmi evrakları eksik olduğu için sorun
yaşadıklarını da anlatan Miranda, yinede Türk yetkililerin yardımcı oldukları
belirtti. Türkiye’de neyi değişik bulduğunu sorduğum da ise bizim için çok
normal olan bir şeyin dışarıdan ne kadar garip göründüğünün farkına varıyorum.
Konuyu şöyle açıklıyor Miranda; “İlk geldiğimde her yerde bayraklar ve sonradan
ülkenin kurucusu olduğunu öğrendiğim Atatürk’ün posterleri vardı. Savaş mı var
diye çok endişelenmiştim. Ama burada bir bayram gibi bir şeymiş. Çok
şaşırmıştım” diyor. Okula geldiğinde de başından komik bir olay geçtiğini
anlatan Miranda, “Biz bir yerde oturuyorduk. Karşımızda oturan Türkler bize
bakıp sürekli bir şeyler konuşuyorlardı. Biz de bunlar bizim hakkımızda
konuşuyorlar diye çok sinirlendik ve yanlarına giderek sorduk. Tabi biz Türkçe
çok az biliyorduk. Sonra kötü konuşmadıklarını, aslında bizi merek ettikleri
öğrendik” diyerek gülüyor.
“Türkiye’nin tıpta
çok ileri olduğunu duydum”
Madagaskarlı Tiavina henüz 8 aydır burada ve TÖMER kursunu
yeni bitirmiş. Şimdi tercihlerinin sonucunu bekliyor. Memleketinde 2 yıl tıp
okuyan Tiavina, burada da tıpı tercih ettiğini söylüyor. Türkiye’yi de tıp
nedeniyle tercih ettiğini belirten Tiavina, “Türkiye’nin tıpta çok ileri
olduğunu ve önemli çalışmaların yapıldığını öğrenince seçtim. Benim ülkemde
sınav yapılmıştı ve o sınavdan da yüksek puan alınca gidip yabancı ülkelere
burslu öğrenci gönderen şubelere başvuru yaptım. Rusya’yı, Türkiye’yi ve
Cezayir’i seçtim. Bursu kazanınca da tercihimi Türkiye’den yana kullandım”
diyor. Tıp alanındaki eğitiminin ardından uzmanlaşarak birçok çalışmaya imza
atmak istediğini belirten Tiavina, bunun için çok çalıştığını söylüyor.
Her yerde
dolandırıldı
Kongolu Yannick’de 8 ay önce gelmiş Türkiye’ye. Neden
Türkiye diye soruduğumda, farklı bir kültür öğrenmek istediği için tercih ettiğini
söylüyor. Önce Çin’i istediğini, olmayınca da Türkiye’yi tercih ettiğini
belirten Yannick, bölüm olarak da Petrol Mühendisliği ve Jeoloji Mühendisliği
böyümlerini seçtiğini belirtti. Bunun nedenini sorduğum da ise ülkesinde
petrolün ve madenin çok olduğunu okulu bitip dönünce de amacının bu alanlarda
çalışmak olduğunu söyledi. Türkiye’de kalmayı düşünüp düşünmediğini sorduğum da
ise, “Hangi tarafta daha iyi bir işim olursa orada yaşarım” cevabını aldım.
Türkiye’ye geldiği ilk günü sorduğum da hatırlamak istemediği kötü bir anısı
olduğunu söylüyor ve anlatıyor; “İlk İstanbul’a geldim. Oradan Antalya’ya nasıl
gidebileceğimi sordum. Bir adam yardımcı olacağını söyledi. Sonra benden otobüs
bileti parası diye 150 euro aldı. Tabi ben sonra fiyatların öyle olmadığını
öğendim ama kandırılmıştım çoktan. Antalya’ya gelince Milli Eğitim’e gittim ve
Pazar olduğu için bir işlem yapılmadı. Otelde kalabileceğimi söylediler. Bir
otele gittim ama tabi Türkçe bilmiyorum. Kaç para diye sordum ve elimdeki bütün
parayı gösterdim. Hepsini aldı paranın” diyor. Sürekle dolandırıcılarla
karşılaşan Yannick, çok parasının gittiğini ve hiçbir şey yapamadığını
söylüyor.
Atatürk merak
uyandırdı
Nijerli Moutari’de 3 yıldır Türkiye’de ve İktisat öğrencisi.
İzmir’de Türkçe eğitimi alan Moutari, Afrikalı öğrencileri Antalya’ya ve
Türkiye’ye duyuran Afrotalya’nın kurucularından. Türkiye’ye ilk geldiğinde çok
yabancılık çektiğini söyleyen Moutari, buraya gelecek başka Afrikalıların
yabancılık çekmemesi için Afrotalya adında bir dernek kurduklarını belirtti. Türkiye’ye
geldiğinde ilk dikkatini çeken şeyin diğer arkadaşlarında olduğu gibi her yerde
Atatürk’ün resimlerinin yer alması olduğunu söyleyen Moutari, ülkelerinde böyle
bir uygulama olmadığını söyledi. Sonrasında da merak edip Atatürk’ün hayatını
öğrendiğini ekliyor.
Çalışma izni de yok,
staj izni de!
Başarılı bir öğrenci olduğunu söyleyen Moutari, başarılı
öğrencilerin Afrika Birliği bursu alabildiklerini ama çok az kişinin
kazanabildiğini anlatıyor. Ülkesinde de burs kazandığını ve okumaya
başladığından bahsediyor. Okurken Türkiye burslarıyla ilgili ilan gördüğünü
arkadaşının zoruyla başvurduğunu söylüyor. 325 lira burs aldığını belirten
Moutari, bu bursun yetersiz olduğunu üstüne üstlük ailesinin de destek gücü
olmadığını paylaştı. Bunun üzerine çalışmayı düşünen Moutari, bir şirketten iş
teklifi aldığını ama çalışma izni verilmediği için başlayamadığını söylüyor.
Şirketin çalışma izni yoksa stajyer olarak alma talebinin ardından bir takım
araştırmalar yapan Moutari, staj yapmanın yasalara aykırı olmadığını öğreniyor.
“Şirkete sakıncası olmadığını okula yazı yazabileceklerini söyledim. Geldiler
okula ama sorun varmış. SGK’dan çalışma iznim olmadığı için staj da
yapamayacağımı bildirdiler. Ama ben araştırdım ve gördüm ki birçok ülkede
öğrencinin çalışma izni var” diyerek Türkiye’deki sistemin sıkıntılı olduğunu
aktarıyor Moutari.
‘Irkımız kötü bir şey
mi yaptı?’
Türkiye’de yaşadığı üzücü bir olayı da paylaşan Moutari,
“Ben geldikten bir ay sonra ailemi aradım. Canımın sıkkın olduğunu ve bizim
ırkımızın kötü bir şey yapıp yapmadığını sordum. ‘Hayır’ cevabını alınca
Türkiye’de, bana neden garip baktıklarını ve tuhaf davrandıklarını sordum.
Annem, ‘Seni farklı görüyorlar. Onun için devamlı bakıyorlar. Sen kötü hiçbir
şey yapmadın. Sabırlı ol. Sadece 4 yıl orada kalacaksın’ dedi. Yeter ki ben iyi
insan olayım hepsini aşacağımı biliyorum. Ben her zaman karşımdakiler için iyi
şeyler düşündüm. Acaba onlarda benim hakkımda öyle mi düşünüyorlar” diyerek kendini
sorguluyor. Türkiye’ye geldiğinden bu yana en nefret ettiği şeyin ona dik dik
bakmaları olduğunu söyleyen Moutari, eğitiminin ardından ülkesine geri dönmek
istiyor.
Biri tıp okumak için
diğeri ise yüksek lisans için Türkiye’de
Kougalı Terese ve Sunka ile Türkçe’yi çok bilmedikleri için
kısa bir görüşme yaptık. Geçtiğimiz yıl Antalya’ya gelen Sunka ve Terese henüz
TÖMER’den aldıkları eğitimi tamamlamış ve tercih yapmış. Henüz tercih sonuçları
açıklanmadığını belirten Sunka, tıp okumak istediğini söylüyor. Terese ise
hukuk alanında yüksek lisans yapmak için 1 yıl önce geldi Antalya’ya.
Antalya’da mutlu oldukları söyleyen Terese ve Sunka eğitim için çok doğru bir
seçim yaptıklarını düşünüyor. Teşekkür ediyor ve onları uğurluyorum.
Afrotalya
Afrotalya üyeleri kendilerini şöyle tanımlıyor; “Biz
geldiğimizde sorunlar yaşadık. Yeni gelecek arkadaşlarımızın sorun yaşamaması
için böyle bir dernek kurmaya karar verdik. Yeni gelen arkadaşları karşılamayla
başlayan çalışmamız, arkadaşların işlemlerine yardımcı olup yurtlarına
yerleştirip buraya alışana kadar devam edecek. Böylece gelen arkadaşlar
Türkiye’de yabancılık çekmeden sorun yaşamadan öğrenimlerini sürdürebilecek.”
Yaptıkları çalışmaların bunlarla sınırlı kalmadığını da belirten Afrotalya
üyeleri, hazırladıkları internet sitesiyle de Afrika kültürünü Türkiye’ye Türk
kültürünü Afrika’ya tanıtmayı amaçlıyor. Dernekte yaptıkları bir diğer
çalışmanın da ‘Acil Kasası’ olduğunu söyleyen üyeler, acil kasanını ise şöyle
tanımlıyor; “Bir acil kasası oluşturduk. Orada topladığımız parayla o ay parası
olmayanlara borç verebiliyoruz. Mesela isteyenler kasaya parayı koyup deftere 3
ay sonra alacağım diye yazıyor. İhtiyacı olan kişi de parayı alıp ne zaman
verebileceğini deftere kaydediyor. Böyle bir yardımlaşma döngüsü oluşturduk.” Kendi
içlerinde böylesine güzel bir yardımlaşma sistemi oluşturarak birbirlerine
destek verecek bir yol oluşturmuşlar. Bununla da gurur duyuyorlar. Umarım bu
çalışmaları daha geniş kitlelere yayılarak devam ettirirler.
Ayşe ÖZER