SIĞINDIĞI KAPIDAN ŞİDDET ÇIKTI
Koca, aile ve çevre şiddeti gören üç kadının yürek burkan
hayat dramını anlattığımız yazı dizisinde ikinci konuğumuz 61 yaşındaki
Ş.A’nın, toplum baskısından kaçarak acılarla dolu bir hayata sürüklenişinin
hikayesi sizlerle
DUL DAMGASI
YEDİ
Genç yaşta
eşi başkasına aşık oldu ve evini terk etti. Dul damgası yiyerek ailesi ve
çevresi tarafından baskı gördü. Çareyi yeniden evlenmekte buldu. Eşinden
ayrılmış diye evlendiği kişi, bir gün eski eşi ile çıktı geldi. Eşini ve
yuvasını başka bir kadınla paylaştı. Diğer kadın evi terk edince, onun
çocuklarına da annelik yapmak zorunda kaldı.
ÇOCUKLARI
KURTARICISI OLDU
Eşinden
yıllarca şiddet gördü, sokaklara atıldı. Yetmedi vücudunda sopalar kırıldı.
Çocukları büyüyüp babalarına karşı geldiklerinde açlık ve sefaletle karşı
karşıya kaldılar. Sonunda yıllarca gördüğü şiddete karşı koyarak o çocuklarına,
çocukları ona sığındı. O yılmadan çocuklarını tek başına büyüttü.
Kendini
bildi bileli bir Anadolu köyünde yaşadı Ş.A. Küçük yaşta görücü usulü ile de
olsa isteyerek evlendi. İki çocuğu oldu, fakat ikisi de yaşamadı. Belki köy
yerindeki çaresizliktendi, belki de kaderdi diyor Ş.A. anlatırken. Aradan zaman
geçmeden eşi, evli bir kadınla kaçarak evi terk etti. Neye uğradığını
anlamamıştı. Duymuştu daha önce bir şeyler. Hissetmişti de ama eşine
konduramamıştı. Yapmaz öyle şeyler demişti. Fakat olan olmuştu. Yer yer yalı
gözlerle, bazen de uzaklara dalarak anlattığı acı hikayesiyle Ş.A. sizlerle;
GECE GÜNDÜZ
ÇALIŞTI
“Kaynanam
ve onun çocuklarıyla yaşadığım evde gecemi gündüzüme katıp gelinlik
vazifelerimin hepsini yerine getirdim. Gece geç saatlere kadar kaynayan kazanın
başında ellerimde çamaşırları yıkadım yıllarca. Sabaha karşı uyanıp hamur
yoğurarak sacın başında ekmeğimi yaptım. Sabah gün ağarmadan gittiğim tarlayı,
koyunları hiç işten bile saymıyorum.
KOCASI EVİ
TERK ETTİ
Köylü
kadınıydım. Ne iş varsa hepsine yetiştim. İş yapan gelini severler bizim
oralarda. Yorulmak usanmak nedir bilmezdim. Ama kocam gönlünü başka bir kadına
kaptırmış beni terk edip gitti. Çaresizlik içinde sessizce ağlamak kaldı bana.
Ne edeyim elden gelen bir şey yoktu. Kaynanam ailemin evine geri göndermeyi hiç
istemedi. Oğlundan çok severdi beni. Ama ne yaparsın çaresiz ailemin evine dul
olarak geri dönmek zorunda kaldım.
O ARTIK
HERKESİN GÖZÜNDE ‘DUL’ KALMIŞTI
Asıl hikaye
bundan sonra başladı. Daha ilk ailemin yanına geldiğim gün bunu hissettim.
Sadece ailem değil komşular, akrabalar tüm çevre bana dul damgası vurmuştu. Küçümser
olmuşlardı beni. En acısı da ailemin dahi beni sürekli hor görmesiydi. Bütün
bunlara karşı sadece gizli gizli ağlamakla yetiniyordum. Benim suçum değildi
bütün bu olanlar. Ben hiç ister miydim kocamın terk edip gitmesini. Ailemin
evine geri dönmeyi hiç ister miydim? Ama olmuştu olan.
HERKES
ÜSTÜNE GELDİ
Canım çok yanmıştı. Ama ne yaparsın kaderdi.
Katlanacaktım çaresiz Hep dua ettim. Fakat kocamın terk etmesi, çevrenin beni
küçümsemesi, ailemin “Başımıza kaldın” diyerek sürekli üstüme gelmesi daha
büyük hatalara götürdü. Dul diye damgalandığım için gelen talibim de anca eşi
ölmüş dedem yaşındaki insanlar oluyordu.
NİKAHSIZ
EVLİLİK
Bir gün
Avrupa’dan yeni dönmüş ve eşinden ayrıldığını söyleyen biri gelip talip oldu.
Adı Mehmet’ti ve benden 16 yaş büyüktü sadece. Ailem vermeye dünden razıydı ya,
bende ne olacaksa olsun diyerek olur dedim. Artık evlenmiş boşanmış bir insan
olduğum için dul olmuştum herkesin gözünde. O nedenle düğün derneğe dahi gerek
duyulmadı. Nihayetinde karşımdaki adamda duldu. Resmi nikaha da gerek yok
denildi.
AVRUPA’DAN
GELEN BEKLENMEDİK KONUK
Allah’ın huzurunda
kıyılan dini nikah yeter denildi. Birlikte yaşamaya başladık. Köye yakın bir
yol üstünde restoran işletiyordu kocam. Kamyoncuların ve bu işlek yolu
kullananların uğrak yeriydi bu restoran. Hali vakti yerindeydi kocamın.
Yoklukla boğuşmuyordum artık. Çok geçmeden ilk çocuğum dünyaya geldi. Diğerleri
gibi olmamıştı, bu yaşayacaktı. Ardından çocuk, iş-güç derken hayat meşgalesine
dalıp gittik. Kocam, bir gün tekrar Avrupa’ya gitti. Geri geldiğinde yanında
bir kadın vardı. Biliyordum kim olduğunu. Bu eski karısından başkası değildi.
İKİ KADIN
TEK ERKEK
Ne olduğunu
anlayamadan iki kadın aynı evi, aynı erkeği paylaşmak zorunda kaldık. Ne diğer
kadın kabullenmek istedi durumu ne de ben. Ama yapacak bir şey yoktu. İkimizin
de gidecek yeri yoktu. Mecbur katlandık duruma. Sonra arka arkaya çocuklarım
oldu. Dağa taşa vurdum hep kendimi. Akşamdan akşama eve geliyordum. Hep dağda
taşta işlerle uğraşıyor, bahçelerden gelmiyordum. Sonra diğer kadın çocuklarını
bana bırakıp evi terk etti.
ÇARESİZLİKTEN
DAYAĞA RAZI GELDİ
Artık daha
çok çocuğum oluvermişti. Onlara da annelik yaptım. Kocam huysuz bir adamdı. Her
şeyi sorun yapar, sebepsiz yere kavgalar çıkarırdı. Her seferinde sırtımda
kırılan sopalar, beni iyiden iyiye sessizleştirmişti. Çaresiz katlanacaktım.
Ailemin evine dönmek istesem çok iyi biliyordum nelerle karşılaşacağımı.
Yapacak bir şey yoktu katlanmaktan başka. Öyle de yaptım. Artık sadece kendimi
değil, çocuklarımı da düşünmek zorundaydım.
KOCASI
SOKAĞA ATTI
Kendim için
yaşamayı bırakmış, çocukları için çabalıyordum. Sonra eşim restoranda çıkan bir
kavgadan dolayı cezaevine girdi. Yine yalnız kalmıştım. Ama hiç bırakmadım
hayat mücadelesini. Çocuklarımı büyütmeye devam ettim. Kocam cezasını çekip
çıktığında tekrar işlerinin başına geçti. Beni de dövmeye devam etti. Bazen
dövmek bile onu rahatlatmıyordu. Kolumdan tuttuğu gibi kardan buz kesmiş sokağa
atıyordu. Yine öyle bir günde sırtımda bebeğimle sokakta kaldım Köye kadar
saatlerce o soğukta yürüdüm. Çaresizlik böyle bir şeydi.
TEKRAR DUL
DAMGASI YEMEMEK İÇİN KATLANDI
Köylü
kadınıydım. Şehirlerdeki gibi sığınacak ne bir sığınma evi, ne de beni
kabullenecek bir ailem vardı. Herkesin gözünde bir kez daha ‘Dul’ damgası
yememek için bütün bu işkencelere katlanmaya çalıştım. Kimsesizliğin
sahiplenilmemenin acısını çektim. Ah kimsem olsaydı böyle mi olurdu? Ne zaman
çocuklarım büyümeye başladı, işte o zaman nefes almaya başladım.
BABAYA
‘DUR!’ DEME ZAMANI
Artık beni
sokağa attığında sığınacak ve hatta babalarına kaşı koyacak çocukları vardır
onun. Çocuklar hep gördüler babalarının annelerine yaşattıklarını. Ama hep
saygıdan karşı gelemediler. Ama karşı gelebilecekleri gün geldiğinde bana daha
fazla işkence etmesine izin vermediler.
YOKLUK VE
SIKINTIYLA BOĞUŞTULAR
Babalarının
vurduğu yumruklarla kaburgalarımın kırıldığını öğrenen çocuklar artık buna
‘Dur!’ deme vaktinin geldiğini anladılar. Çocuklarım beni babalarının elinden
aldılar. Babadan çok uzaklarda yaşamaya başladım. Bana bir daha zarar gelmesine
izin vermediler. Bu son olmuştu ama hayat mücadelesi bitmemişti. Yokluk ve
sıkıntı vardı önümüzde. Çocuklarım, babalarının bir gün evimize gelip elimizde
yiyecek ne varsa alıp gittiğini, bizi nasıl açlığa mahkum ettiğini hiç
unutmadılar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder