23 Nisan 2013 Salı

Şiddetin çaldığı hayatlar 2


SIĞINDIĞI KAPIDAN ŞİDDET ÇIKTI

Koca, aile ve çevre şiddeti gören üç kadının yürek burkan hayat dramını anlattığımız yazı dizisinde ikinci konuğumuz 61 yaşındaki Ş.A’nın, toplum baskısından kaçarak acılarla dolu bir hayata sürüklenişinin hikayesi sizlerle

DUL DAMGASI YEDİ
Genç yaşta eşi başkasına aşık oldu ve evini terk etti. Dul damgası yiyerek ailesi ve çevresi tarafından baskı gördü. Çareyi yeniden evlenmekte buldu. Eşinden ayrılmış diye evlendiği kişi, bir gün eski eşi ile çıktı geldi. Eşini ve yuvasını başka bir kadınla paylaştı. Diğer kadın evi terk edince, onun çocuklarına da annelik yapmak zorunda kaldı.
ÇOCUKLARI KURTARICISI OLDU
Eşinden yıllarca şiddet gördü, sokaklara atıldı. Yetmedi vücudunda sopalar kırıldı. Çocukları büyüyüp babalarına karşı geldiklerinde açlık ve sefaletle karşı karşıya kaldılar. Sonunda yıllarca gördüğü şiddete karşı koyarak o çocuklarına, çocukları ona sığındı. O yılmadan çocuklarını tek başına büyüttü.



Kendini bildi bileli bir Anadolu köyünde yaşadı Ş.A. Küçük yaşta görücü usulü ile de olsa isteyerek evlendi. İki çocuğu oldu, fakat ikisi de yaşamadı. Belki köy yerindeki çaresizliktendi, belki de kaderdi diyor Ş.A. anlatırken. Aradan zaman geçmeden eşi, evli bir kadınla kaçarak evi terk etti. Neye uğradığını anlamamıştı. Duymuştu daha önce bir şeyler. Hissetmişti de ama eşine konduramamıştı. Yapmaz öyle şeyler demişti. Fakat olan olmuştu. Yer yer yalı gözlerle, bazen de uzaklara dalarak anlattığı acı hikayesiyle Ş.A. sizlerle;
GECE GÜNDÜZ ÇALIŞTI
“Kaynanam ve onun çocuklarıyla yaşadığım evde gecemi gündüzüme katıp gelinlik vazifelerimin hepsini yerine getirdim. Gece geç saatlere kadar kaynayan kazanın başında ellerimde çamaşırları yıkadım yıllarca. Sabaha karşı uyanıp hamur yoğurarak sacın başında ekmeğimi yaptım. Sabah gün ağarmadan gittiğim tarlayı, koyunları hiç işten bile saymıyorum.
KOCASI EVİ TERK ETTİ
Köylü kadınıydım. Ne iş varsa hepsine yetiştim. İş yapan gelini severler bizim oralarda. Yorulmak usanmak nedir bilmezdim. Ama kocam gönlünü başka bir kadına kaptırmış beni terk edip gitti. Çaresizlik içinde sessizce ağlamak kaldı bana. Ne edeyim elden gelen bir şey yoktu. Kaynanam ailemin evine geri göndermeyi hiç istemedi. Oğlundan çok severdi beni. Ama ne yaparsın çaresiz ailemin evine dul olarak geri dönmek zorunda kaldım.
O ARTIK HERKESİN GÖZÜNDE ‘DUL’ KALMIŞTI
Asıl hikaye bundan sonra başladı. Daha ilk ailemin yanına geldiğim gün bunu hissettim. Sadece ailem değil komşular, akrabalar tüm çevre bana dul damgası vurmuştu. Küçümser olmuşlardı beni. En acısı da ailemin dahi beni sürekli hor görmesiydi. Bütün bunlara karşı sadece gizli gizli ağlamakla yetiniyordum. Benim suçum değildi bütün bu olanlar. Ben hiç ister miydim kocamın terk edip gitmesini. Ailemin evine geri dönmeyi hiç ister miydim? Ama olmuştu olan.
HERKES ÜSTÜNE GELDİ
 Canım çok yanmıştı. Ama ne yaparsın kaderdi. Katlanacaktım çaresiz Hep dua ettim. Fakat kocamın terk etmesi, çevrenin beni küçümsemesi, ailemin “Başımıza kaldın” diyerek sürekli üstüme gelmesi daha büyük hatalara götürdü. Dul diye damgalandığım için gelen talibim de anca eşi ölmüş dedem yaşındaki insanlar oluyordu.
NİKAHSIZ EVLİLİK
Bir gün Avrupa’dan yeni dönmüş ve eşinden ayrıldığını söyleyen biri gelip talip oldu. Adı Mehmet’ti ve benden 16 yaş büyüktü sadece. Ailem vermeye dünden razıydı ya, bende ne olacaksa olsun diyerek olur dedim. Artık evlenmiş boşanmış bir insan olduğum için dul olmuştum herkesin gözünde. O nedenle düğün derneğe dahi gerek duyulmadı. Nihayetinde karşımdaki adamda duldu. Resmi nikaha da gerek yok denildi.
AVRUPA’DAN GELEN BEKLENMEDİK KONUK
Allah’ın huzurunda kıyılan dini nikah yeter denildi. Birlikte yaşamaya başladık. Köye yakın bir yol üstünde restoran işletiyordu kocam. Kamyoncuların ve bu işlek yolu kullananların uğrak yeriydi bu restoran. Hali vakti yerindeydi kocamın. Yoklukla boğuşmuyordum artık. Çok geçmeden ilk çocuğum dünyaya geldi. Diğerleri gibi olmamıştı, bu yaşayacaktı. Ardından çocuk, iş-güç derken hayat meşgalesine dalıp gittik. Kocam, bir gün tekrar Avrupa’ya gitti. Geri geldiğinde yanında bir kadın vardı. Biliyordum kim olduğunu. Bu eski karısından başkası değildi.
İKİ KADIN TEK ERKEK
Ne olduğunu anlayamadan iki kadın aynı evi, aynı erkeği paylaşmak zorunda kaldık. Ne diğer kadın kabullenmek istedi durumu ne de ben. Ama yapacak bir şey yoktu. İkimizin de gidecek yeri yoktu. Mecbur katlandık duruma. Sonra arka arkaya çocuklarım oldu. Dağa taşa vurdum hep kendimi. Akşamdan akşama eve geliyordum. Hep dağda taşta işlerle uğraşıyor, bahçelerden gelmiyordum. Sonra diğer kadın çocuklarını bana bırakıp evi terk etti.

ÇARESİZLİKTEN DAYAĞA RAZI GELDİ
Artık daha çok çocuğum oluvermişti. Onlara da annelik yaptım. Kocam huysuz bir adamdı. Her şeyi sorun yapar, sebepsiz yere kavgalar çıkarırdı. Her seferinde sırtımda kırılan sopalar, beni iyiden iyiye sessizleştirmişti. Çaresiz katlanacaktım. Ailemin evine dönmek istesem çok iyi biliyordum nelerle karşılaşacağımı. Yapacak bir şey yoktu katlanmaktan başka. Öyle de yaptım. Artık sadece kendimi değil, çocuklarımı da düşünmek zorundaydım.
KOCASI SOKAĞA ATTI
Kendim için yaşamayı bırakmış, çocukları için çabalıyordum. Sonra eşim restoranda çıkan bir kavgadan dolayı cezaevine girdi. Yine yalnız kalmıştım. Ama hiç bırakmadım hayat mücadelesini. Çocuklarımı büyütmeye devam ettim. Kocam cezasını çekip çıktığında tekrar işlerinin başına geçti. Beni de dövmeye devam etti. Bazen dövmek bile onu rahatlatmıyordu. Kolumdan tuttuğu gibi kardan buz kesmiş sokağa atıyordu. Yine öyle bir günde sırtımda bebeğimle sokakta kaldım Köye kadar saatlerce o soğukta yürüdüm. Çaresizlik böyle bir şeydi.

TEKRAR DUL DAMGASI YEMEMEK İÇİN KATLANDI
Köylü kadınıydım. Şehirlerdeki gibi sığınacak ne bir sığınma evi, ne de beni kabullenecek bir ailem vardı. Herkesin gözünde bir kez daha ‘Dul’ damgası yememek için bütün bu işkencelere katlanmaya çalıştım. Kimsesizliğin sahiplenilmemenin acısını çektim. Ah kimsem olsaydı böyle mi olurdu? Ne zaman çocuklarım büyümeye başladı, işte o zaman nefes almaya başladım.
BABAYA ‘DUR!’ DEME ZAMANI
Artık beni sokağa attığında sığınacak ve hatta babalarına kaşı koyacak çocukları vardır onun. Çocuklar hep gördüler babalarının annelerine yaşattıklarını. Ama hep saygıdan karşı gelemediler. Ama karşı gelebilecekleri gün geldiğinde bana daha fazla işkence etmesine izin vermediler.

YOKLUK VE SIKINTIYLA BOĞUŞTULAR
Babalarının vurduğu yumruklarla kaburgalarımın kırıldığını öğrenen çocuklar artık buna ‘Dur!’ deme vaktinin geldiğini anladılar. Çocuklarım beni babalarının elinden aldılar. Babadan çok uzaklarda yaşamaya başladım. Bana bir daha zarar gelmesine izin vermediler. Bu son olmuştu ama hayat mücadelesi bitmemişti. Yokluk ve sıkıntı vardı önümüzde. Çocuklarım, babalarının bir gün evimize gelip elimizde yiyecek ne varsa alıp gittiğini, bizi nasıl açlığa mahkum ettiğini hiç unutmadılar.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder